1. Davet; Anlam ve Mâhiyeti Davet: ‘Davet’ kelimesi Arapça’da masdar olup sözlükte; çağırmak, seslenmek, nida etmek, duâ ya da bedduâ etmek, adlandırmak demektir. Ayrıca davet aynı kökten bir isim olarak, çağrı, nidâ, da’vâ, verilen söz, yemin ve ziyafet gibi anlamlara da gelir. İslâmî kavram olarak ‘davet’; İslâm’a, Allah’a ve O’na kulluğa bir çağrıyı ve İslâm’ı insanlara anlatarak benimsetmeyi ve uygulanmasını sağlamayı ifade eder. Kur’ân-ı Kerim’de davet kelimesi 6 âyette geçmekte olup, aynı kökten değişik türevleri 205 defa kullanılmıştır. Davet ve türevleri, bu âyetlerde İslâm’a ve İslâmî ilkelerin uygulanmasına çağrı yanında, Allah’a duâ/yakarış (Bakara, 2/186; Yûnus, 10/89; Ra’d, 13/14) insanların yeniden dirilip mahşerde toplanmaları için kabirlerinden çağrılmaları (Rûm, 30/25) gibi değişik mânâlarda kullanılmıştır. Davet; “İslâm’a ve İslâm esaslarının uygulanmasına çağrı” anlamna gelir. Kur’ân-ı Kerim’de; İslâm’a çağrı, (Saff, 61/7) imana çağrı, (Hadîd, 57/8) Allah yoluna çağrı (Nahl, 16/125) Allah’ın kitabına çağrı, (Âl-i İmrân, 3/23) hakka çağrı, (Ra’d, 13/14) hayra çağrı, (Âl-i İmrân, 3/104) kurtuluşa çağrı, (Mü’min, 40/41) hayat kaynağına çağrı, (Enfâl, 8/24) esenliğe/mutluluğa çağrı (Muhammed, 47/35) gibi mânâlara gelen ifâdeler, davetin İslâmî inanç ve değerlerin kabul edilip uygulanmasını sağlamayı hedef alan bir faâliyet olduğunu, dolayısıyla hem gayri müslimlere, hem de müslümanlara yönelik olabileceğini göstermektedir. Buna göre tebliğ, irşad, vaaz, nasihat, inzâr, tebşîr, emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker gibi terimler de sözlük anlamları itibarıyla davetten farklı olmakla birlikte, uygulama ve gâyeleri bakımından aynı veya yakın mânâları ifâde etmektedir. Bu sebeple davet ve tebliğ başta olmak üzere bu kavramlar, sık sık birbirinin yerine kullanılmıştır.1 İslâm’a davet, onun ele aldığı bütün mevzûlarda geçerlidir. İslâm’ın dünya ve âhirete dâir getirdiği esasların tümünün beşeriyete intikal ettirilmesi, davetin muhtevâsına girmektedir. Bu bakımdan İslâm davetinin geniş bir uygulama sahası ve büyük bir muhâtap kitlesi vardır. Peygamberlerin, biricik vazîfesi kılınan tebliğ, Müslümanların da en başta yapması gereken vazîfelerinden biridir. Her Müslüman gücü, bilgisi, kültürü ve bulunduğu konum nisbetinde bu vazifeyi îfâ etmek ve kendinden başlayarak ulaşabildiği insanları bilinçlendirmekle, şuurlandırmakla mesuldür