Siyasî partiler, iktidara gelmek için aynı zamanda birtakım grupların (birlikler, odalar, kulüpler, dernekler, vakıflar, cemaatler v.s) güç ve itibarını kullanır. İktidara geldiği zaman da kendi zenginini, medyasını ve kurumlarını oluşturur, mevcutlarının etkilerinin artmasına fırsat verir. Demokrasilerde, siyaset ile sermaye ve çıkar grupları vazgeçilemez bir ilişki içerisindedirler. Sonuçta, bu güçler siyasî iktidarı kendi çıkarlarına göre yönlendirirler ve her dediklerini yaptırırlar. Demokrasiyi de yine kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirirler, aslında bu diktatörlüğün ta kendisidir. Demokrasi ayrıcalıklı birtakım sermaye ve güç odakları oluşturma yöntemi ve bu grupların hâkim olduğu bir rejimdir. Hırsızlara, vurgunculara ve soygunculara kalkan/zırh olan bir yönetim şekli de diyebiliriz. Fakat günümüzde küreselleşme olgusunun etkisiyle bu güç odaklarının en etkilisi sermaye oldu. Yani demokrasi, sermayenin hâkimiyetine ve uluslararası şirketlerin kontrolüne geçti. Dolayısıyla vatandaş da sermayenin kasaplarına teslim edilmiş oluyor. Demokrasilerde şirketlerin, elit kesimlerin ve zengin bireylerin siyasî iktidara erişimleri çok kolay olduğu için, ülke kaynaklarını kendi lehlerine/çıkarlarına göre rahatça kullanırlar. Bunları yaparken de önemli bir engelle karşılaşmazlar. Siyasî iktidara erişimin farklılık göstermesi demokrasinin en temel prensibinden biri olan eşitlik prensibini hükümsüz kılar. Seçimlerdeki baraj sistemi de ayrı bir sorun. Bir parti ne kadar oy alırsa alsın o barajı geçemezse hâkimiyet hakkını kullanamaz. Hâkimiyet herkeste eşit olması ve temsilini de eşit yansıtması gerekiyor. Oysa fikir ve görüşleri ifade etmek özgürlüklerin demokrasi açısından vazgeçilmez unsurudur. Toplumların kendi kendisini temsil etmesi ve yönetmesi burada da havada kalmaktadır. Demokrasi; baskıyı, eşitsizliği ve adaletsizliği de ey iyi bir şekilde gizleyebilen bir sistemdir. Demokrasi, teoride yasa yapma ve yönetme de halkın iradesi üzerinde ilâhî otorite dâhil hiçbir otorite kabul etmeyen bir yönetim sistemidir. Pratikte ise halkın iradesinin ilâhlığını bile sağlayamayıp, seçkinlerin, birtakım güç odaklarının ve büyük sermaye oligarşilerinin ilâhlığına dönüşen modern cahiliye sisteminin kendisidir. Batılı, herkese bir şekilde içerisinde rol verdiği demokrasi tiyatrosunda oyununu oynamaya devam ediyor.