Bu olaydan kısa bir zaman sonra Türk savaş gemisi konvoydan ayrılacağını söyledi. Kendisine yıllarca muhriplerde çalıştığımı ve hala tehlikeli bölgeden çıkmadığımızı söyleyerek bize refakat etmesi için rica ettim. Beni donanmadan tanıdığını ve bir Polonya savaş gemisinin konvoya katılacağını söyleyerek yanımızdan uzaklaştı ve tekrar savaş gemisi olmadan yolumuza devam etmeye devam ettik. Maalesef bahsedilen Polonya gemisini hiç görmemiştik bile…

Bu sıkıntılı seyir bitmiş Pakistan’a sağ salim ulaşmıştık. Fakat bu sefer dönüş yolculuğumuz vardı ve yine korsan bölgesinden geçecektik. Fakat işimi şansa bırakmamış Afrika sahillerinden oldukça açık bir bölgeden geçecek şekilde rotamı çizmiştim. Seyir süresi daha uzun olmasına rağmen Madagaskar adasının doğusundan yolumuza devam etmiştik. İyi de yapmışız zira Komor Adaları açıklarında bir açık deniz balıkçı gemisi ve bir yat korsanlar tarafından fidye alınmak üzere kaçırılmıştı.

Yolumuzu uzatmamıza rağmen Arjantin’e zamanında varmayı başarmış ve yeni seferimize devam etmiştik. Aradan iki yıl geçtikten sonra bu sefer Yasin-C isimli bir gemiye kaptan olarak gönderilmiştim. Bu geminin de kaderi korsanlarla kesişmiş ve başına büyük felaketler gelmişti. Gemiye Çin’de tersanede katılmış ve denizcilerin yaşadıkları tatsız olayları bizzat olayı yaşayan gemicilerden dinlemiştim.

Yasin-C isimli gemi korsanların saldırısına uğramış ve işgal edilmişti. Korsanlar bu sefer roketlerle saldırmış köprüüstü ve çarkçıbaşı kamarasını vurarak gemide yangın çıkarmışlardı. Bu esnada gemi üstüne çıkmayı başaran korsanları başka bir sürpriz bekliyordu.

Gemi kaptanı personeli “citadel” denilen yani geminin iç kalesi anlamına gelen yeke dairesine götürmüş ve kaportasını içeriden kilitlemişti. Korsanlar gemiyi yağmalamaya başlamışlar fakat kimseyi bulamamışlardı. Bu esnada gemide yangın büyümeye başlamıştı. Citadel’de nefes alamayan gemiciler burada durumun daha kötü olduğunu görmüşler ve korsanlara teslim olmaya karar vermişlerdi. Aksi takdirde küçücük bir yerde havasızlıktan ve dumandan öleceklerdi.

Fakat ne ilginçtir güverteye çıktıklarında korsanların gemiyi terk ettiklerini görmüşlerdi. Derhal denizsuyu ile yangını söndürmeye çalışmışlar ve uzun uğraşılardan sonra yangını tamamen söndürmeyi başarmışlardı. Fakat ortada ne köprüstü ne de yaşanacak bir yaşam yeri kalmıştı. Bu arada ana makine çalışıyordu.

Derhal ana makineyi çalıştırarak ve gemi dümenine yeke dairesinden kumanda ederek sefere devam etmeye başlamışlardı. Bir gün sonra Kenya sahillerine ulaşmışlardı. Gemi limana ulaştığında armatör ve liman devleti adeta hortlak görmüş gibi gözlerine inanamamışlardı. Çünkü onlar en son korsan saldırısı alarmını almış ve elektronik cihazlar yangın nedeni ile görev yapamadıkları için korsanların gemiyi kaçırmış olduklarını düşünmüşlerdi.

Gemi yükünü tahliye ettikten sonra römorkör eşliğinde Çin’de tersaneye girmişti. İşte ben de bu gemiyi yeniden inşa etmek üzere tersaneye girmiş ve uzun çalışmalardan sonra seyir testlerini geçerek sefere çıkarmıştım.

İşte şimdi Mozart isimli konteyner gemisinin başına gelenleri görünce ister istemez bu hatıralar yeniden canlandı. Bu olayları “Altı Ayda Altı kıta” başlıklı bir kitabımda daha geniş bir şekilde yazdım. İsteyenler Kiyapyurdu Doğrudan Yayıncılık-KDY’den internet aracılığı ile satın alabilirler.

Yazı uzun olmakla birlikte son olarak “Korsanlara karşı nasıl önlem alınmalıdır?” sorusuna cevap vereyim. Bugün Aden körfezinde silahlı korumalar alınmaya başladıktan sonra korsanlık faaliyetleri neredeyse tamamen kesilmiştir. Demek ki silahlı korumalar büyük oranda korsanlara karşı caydırıcı olabiliyor.

Fakat Batı Afrika sahillerinde böyle bir koruyucu şirket ve silahlı eleman olmadığı için korsanlar Mozart gibi bir çok gemiyi fidye almak için kaçırabiliyorlar. Öncelikle bu bölgelerde benzer yapıları meydana getirmek gerekiyor. Ücret karşılığında aynı Aden Körfezinde olduğu gibi korumalar gemiye alınıp tehlikeli bölge geçildikten sonra uygun limana bırakılabilirler.

Eğer şimdilik bu kurum ve şirketler yok ise tehlikeli sularda seyir yapacak ticaret gemilerine silahlı gemiciler alınabilir. Özellikle asker kökenli denizcilerin silah kullanma konusundaki tecrübelerinden dolayı istifade edilebilir. Elbette bunun için ilave eğitim ve ücret tahakkuk ettirilmelidir. Aksi takdirde zaten gemideki görevlerinden dolayı oldukça yıpranan denizcilere bir de “korsanlarla silahlı çatışmaya gir” demek çok insafsızca bir davranış olacaktır.

Bir çok denizciye bu konuyu sormuştum. Neredeyse tamamı şunu söylemişti:

“Süvari Bey, ben üç kuruş para kazanmak için zor şartlarda gemide çalışıyorum. Buna ilave olarak bir de silahlı çatışmaya giremem. Eğer çok istiyorsan sen silah sık!”

İşte çözüm ararken gemicilerin bu tavırlarını da düşünmek gerekir. Bana göre de gemicileri ilave ücret ödemeden korsanlarla silahlı çatışmaya sokmak hem vicdansızlık hem de etik değildir. Bu iş için yetiştirilmiş uzmanlar ve şirketler varken gemicilere üstesinden zorlukla  kalkabileceği böylesine ağır bir görev yüklemek doğru değildir.

Fakat gönüllü olarak belirli bir ücret karşılığında bu işi yapak isteyenlere yardımcı olmak gerekir diye düşünüyorum. Lakin silahlı çatışma profesyonel kişilerin işidir bunu asla unutmamak gerekir, vesselam…