Cebrail diyelim 100 kere peygamberimize (a.s) indiyse, 99'unda da insan suretinde olması; peygamberlerin bir melek olarak değil de, dini iyi bilerek yaşayan bir beşer bir kul olarak, kendi dilleri ile bizzat ilim öğretmeleri; peygamberimizin (a.s) yazılı bir metinle dolaşarak davet yapmaması; din nasihattır hadisi şerîfindeki öğreti gibi vs. eğitim usüllerinden anlıyoruz ki, bu din, insandan insana aktarılan bir dini eğitim modeliyle, muhataplarına kolayca ulaşır. 

Kuran'da, iyiliğin emredilmesinden, kötülüğün nehyedilmesinden bahsedilmesi; Kuran'da, peygamberimizin tebliğ ve tebyin (açıklayıcı) görevinin olduğunun belirtilmesi; Kuran'da, peygamberimizin insanlar için en güzel örnek olduğunun belirtilirek, hal ile tebliğe vurgu yapılması; sahabelerin ellerinde, henüz mushaf haline gelmiş, her an okuyabilecekleri bir Kuran yokken, ezberden okunan ayetlerle, kendilerinin irşad edilmeleri gibi vs. eğitim usüllerinden anlıyoruz ki, bu din, insandan insana dil ve hal lisanıyla doğrudan aktarılarak, sahabelere ulaştı. 

Sahabeler, birbiriyleriyle yakından hemhal olarak, bu dini eğitim modelini her daim uyguladılar. 

Dini kitapların, son 60-70 yıldır çok sayıda basılmaya başladığını düşünürsek, dini kitapların çokça basıldığı son 60-70 yıl öncesine kadar, hatta bugune kadar, bu dinin 14 asır boyunca anlatılarak ve yaşantıyla aktarılması gösteriyor ki, bu din, insandan insana aktarılan bir dini eğitim modeliyle bugüne ulaştı.

Bugünden sonra da, kıyamete kadar ideal yöntemin, bu olduğunu anlamış oluyoruz.
Uzaktan uzağa durarak insanlarla tanışmadan, diz dize değmeden, göz göze değmeden; sadece dini eğitim içeren tv programlar, dini videolar, yazılmış dini yazılar eğitim modelimizin merkezinde olmamalıdır. Ama bunlar da hayatımızdan çıkarılmalıdır. 

Eğitim modelimizin ana ekseninde, insandan insana sıcak bir temasla, yüz yüze yapılan bir eğitim olmalıdır. Dini yazılar, dini eğitim içeren tv programları, dini videolar; bu dini, insandan insana göz göze bir eğitim ile karşı tarafa ulaştırdıktan sonra ancak teşvik edilebilir. Bunda da bir mahsur olmaz.

Muhataplarımıza, Kuran-ı Kerim meali ve tefsir okunması teşvikleri; acilen yüz yüze öğretilmesi gereken kifayet miktarı iman, ilmihal ilminin onlara öğretilmesinden sonra, bir öneri olarak yapılabilir. Bu teşvikler, insandan insana yapılan bir dini eğitim hususunda, bizi tembelliğe sevketmemelidir.

Mevzuyu daha iyi anlamak için şu soruları sormakta fayda var:

Siz hiç kitap okuyarak, yüzme öğrenen gördünüz mü?
Okullarda öğretmenlerin olması, çocukların eğitimi için daha etkili ve kolaylaştırıcı olmuş olmasaydı, fakir ülkeler bile yüzlerce öğretmenin ücret maliyeti için bütçe ayırır mıydı?

Bu sorular, kitap okumaya karşı olunması için değildir. Okunan kitapların iyice anlaşılması, kitap okumayanların da noksan kalmaması için, bir katkı sağlamak adına yol-yöntem göstermek niyetiyledir.

İmani, ibadi, ahlaki zaafiyetler yaşayan bazı kimseler; mealler, tefsirler, çeşitli dini kitaplar, dini yazılar okudukları ve dini videolar dinledikleri halde, bazı ibadetleri de yerine getirdikleri halde, insandan insana yüz yüze yapılan bir eğitimden tam manasıyla geçmiş olmamanın manevi sıkıntısını, hal dilleriyle dile getiriyorlar. Din nasihattır. Emri bil maruf, nehyi anil münkerin hayata geçmesi; iman, ahlak, ibadet konularının, ölünceye kadar tekrar tekrar her insanın muhatap olmasıyla, insandan insana temas edecek bir eğitim uygulayıp, her insanın  bu eğitim sürecine girmiş olmasıyla olur.