Dünyevîleşme hastalığına, tehlikesine Hz. Peygamber’in şu ifadesiyle çok önceden işaret ettiğini görüyoruz: “Korktuğum şeylerden birisi de benden sonra size dünya nimet ve ziynetlerinin açılmasıdır (sizin de onlara gönlünüzü kaptırmanızdır)” (Buhari zekât 47) Dünyevîleşme eğilimi modern insanının hayatının merkezine yerleşmiştir.  Rabbimiz bildirmektedir. “Sakın kendilerini denemek için onlardan bir kesimi fayda­landırdığımız dünya hayatının süsüne (malına, mülküne, servetine) gözlerini dikme (imrenme) Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir.” (Tâhâ, 20/131) “İnkâr edenlerin (refah içerisinde) diyar diyar gezip dolaşması sakın seni aldatmasın.”  (Âl-i İmrân, 3/196)

Bu âyet-i kerime, Mekke müşrikleri hakkında nâzil olmuştur. Çünkü onlar, ticaret yapıp para kazandıkları için bolluk ve refah içinde yaşıyorlardı. Müşriklerin bu durumunu gören bazı mü’min­seler: “Allah’ın düşmanları böyle bolluk ve refah içinde ya­şarlarken biz ise (fakirlik) sıkıntı içerisinde zorluk çekiyoruz.” dedi­ler. Bunun üzerine Allahu Teâlâ yukarıdaki âyet-i kerimeyi inzal buyurdu. (Abdulfettah el-Kadi, Esbab-ı Nüzul, çev. Sâlih Akdemir, s. 94) Tabiî ki, bu ve benzeri âyetlerdeki ikazlarla Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şahsında bütün mü’minlere seslenilmektedir. Âyetin de­vamı da şöyledir: “Bu az bir geçimdir. Sonra gidecekleri yer cehennemdir, ne kötü bir yerdir orası! Fakat Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için Allah tarafından bir ikram olarak zemininden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki (nimetler) daha hayırlıdır. (Âl-i İmrân, 3/197-198)

Mü’min kişinin zenginlik, fakirlik olayına bakış açısı âyet-i ke­rimede geçtiği gibi olmalıdır. Zengin, varlıklı insanların refah içinde yaşamalarının mü’min kişileri aldatmaması gerekir. Çünkü dünya yaşamı geçici bir imtihan yerinden ibarettir. Tabiî ki, mü’minler meşrû ve helâl yoldan imkânlarını arttıra­bilirler, zengin olabilirler; fakat gayr-i İslâmî yaşantısı olanlarınki gibi ‘mal, mülk, servet, para gelsin de nereden gelirse gelsin, helâl, haram fark etmez’ diyenler gibi değil. Mü’minlerin ölçüsü İslâm’dır. Bir şey câiz ise yapmalı, değilse terk etmelidir. “Allah dilediğine rızkı genişletir, yayar ve (dilediğine) daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile sevinip yetindiler, şımardılar. Hal­buki dünya hayatı âhiret hayatının yanında basit, geçici bir fayda­lanmadan başka değildir.” (Ra’d, 13/26)

“Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız (elinizdeki imkânlar) birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfat Allah’ın katındadır.” (Enfâl, 8/28) Allah’ın nasip ettiği mallar, imkânlar imtihan gereğidir. Ö­nem­­li olan bu imtihanı iyi anlamak ve kazanmak için elinden ge­le­ni yapmaktır.

Eğer kişi imtihanda olduğunu unutur; Allaha kulluğu terk ederse, inanç, ibadet ve güzel ahlaka önem vermezse, zevk-keyif içersinde yaşamak için  helal ve harama dikkat etmezse,  dünyevileşmenin hazin sonuyla karşılaşır, yani dünya ve ahirette çok büyük sorunlar yaşar ve kendine yazık etmiş olur!