Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Nefsânî arzulara, özellikle kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı düşkünlük insanlara süslü/cazip gösterildi. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmrân, 3/14) Görülüyor ki, dünya hayatı gelip geçici bir zevktir. Dünyanın cazibesine ve çekiciliğine kapılan ve ölüm ötesi bir hayat için hazırlık yapmayan insanlar, şiddetli bir şekilde ikaz edilerek onlar hakkında Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması sakın seni aldatmasın. Azıcık bir menfaattır o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir.” (Âl-i İmrân, 3/196-197) İnsanlar, dünya hayatının cazibesi, çekiciliği ve güzelliği karşısında, kimi zaman nefislerinin isteklerine karşı çıkmayarak, yaratılışlarının nedeni olan asıl görev ve sorumluluklarını unuturlar. Dünyanın kendilerine sunduğu fırsat ve imkânları değerlendirme gayesi ile zevk ve sefa içerisinde bir hayat sürmeye başlayan bazı kimseler, dünya hayatının geçici zevkleri peşinde koşarlarken Rablerinden kendilerine gönderilen ilahi mesajın hükümlerini önemsemez ve görmezden gelirler. İnsanlar, hayatın anlamını, dünya hayatına neden geldiklerini, burada neler yapmaları gerektiğini, bu hayatın sonunda kendilerini nasıl bir akıbetin beklediğini hiç düşünmez, kulluk görev ve sorumluluklarını Rab’lerinin kendilerinden istediği ölçüde yerine getirmezler. Zaten kendi hevalarını ilah edinip onun istekleri peşinde koşan kimselerin, yaşadıkları aldatıcı hayat içerisinde Rab’lerinin emir ve yasaklarını dinlemeleri mümkün değildir. Dünya hayatından başka bir şey düşünmeyenler, dünyanın tüm imkânlarından yararlanırlar, dünya haytında zevkli, keyifli bir hayat yaşarlar. Onların makamları, mevkileri, zenginlikleri, parıltılı, lüks ve şaşalı yaşantıları, mü’minleri aldatmamalı, onların bu yaşantısına imrenmemeli, çünkü İslâm’a aykırı yaşantıların geçici ve sonunun perişan olacağını âyetlerden anlıyoruz. “O yaşadıkları zevk-u sefa kendilerine hiçbir fayda sağlamaz.” (Şuara, 26/207) “Artık kim taşkınlık edip azarsa, Ve dünya hayatını seçerse, Şüphesiz cehennem, (onun için) bir barınma yeridir.” (Naziat,79/ 37-39) Bu âyetlerden de açıkça anlaşıldığı gibi, dünya hayatının geçici cazibesine kapılıp kulluk görevlerimizi ihmal etmemeliyiz. Çünkü dünyadaki imkânlar bir imtihan gereğidir. Cebrail Hz. Peygamber’e şöyle demiştir: Ey Muhammed! 1. Dilediğin kadar yaşa, muhakkak öleceksin. 2. Dilediğini sev muhakkak ondan ayrılacaksın. 3.Dilediğini yap muhakkak karşılığını göreceksin. (İbn. Hacer el-Askalani, Erdem Yolcusuna Uyarılar, s. 21) Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Âhirete nazaran dünyanın değeri, ancak sizden birinizin parmağını denize daldırmasına ben¬zer. Parmağı ile denizden aldığı suyu göz önüne getirsin.” (Müslim, Cennet 55 ) Bu hadisten de anlaşıldığı gibi Peygamberimiz dünya hayatı-nın âhiret hayatı yanında ne kadar az, ne kadar değersiz olduğunu vurguluyor. Hz. Peygamber (s.a.s.) bizleri şöyle uyarıyor:“Benden sonra size dünya nimetlerinin ve zînetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan korkuyorum.” (Buhârî, Zekât 47) İşte bu durumda müslümanların nasıl hareket etmeleri gerektiğini öğreten, mal mülk kavgasına düşmeden, dünyaya ve dünyalıklara kapılmadan Allah’ın hoşnutluğunu kazanacakları bir hayatı sürdürmeleri gerektiğini öğütlemektedir. Dünya cazibesine; malına, mülküne ve zenginliğine Allah’ı unutturacak derecede düşkünlük göstermemek ve bunlara bağlanıp kalmamak, âhireti bir an bile akıldan çıkarmamak gerekir. “Şüphesiz iman edip, sâlih amellerde bulunanlara (güzel davranış sergileyenlere) gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (Büruc, 85/11) Ne mutlu iman edip, dünya hayatının cazibesine aldanmayıp, güzel davranış sergileyenlere…