Düsseldorf’ta yayımlanan Handelsblatt gazetesi gelecek hafta pazartesi günü yapılacak Türkiye-AB zirvesinin Almanya Başbakanı Angela Merkel için oynadığı rolü şöyle yorumluyor:

"Türkiye-AB zirvesinin sonucu ne kadar az tatmin edici olursa olsun, Merkel bunu bir başarı olarak lanse edecek. Topu, Almanya’da üç eyalette seçimlerin yapılacağı haftasonundan sonra düzenlenecek bir sonraki AB zirvesine atacak. Merkel’in kendi Avrupa mülteci planına olan soğukkanlı bağlılığı, gerçeğin inkarı olarak tanımlanabilir. Ama alternatifi nedir? Şu an Almanya'nın sınırlarını kapatması sembolik bir girişimin ötesine geçemez. Zira Balkan güzergahının kısmen bloke edilmesi nedeniyle zaten halihazırda az sığınmacı geliyor."

Neue Osnabrücker Zeitung’un zirveye yönelik yorumunda da şu satırlar dikkat çekiyor:

"Binlerce sığınmacı Yunanistan’ın Makedonya sınırındaki İdomeni’de bekleyip duruyor. Bu durum uzun bir süre daha böyle devam edemez. O nedenle gelecek hafta pazartesi günü Brüksel’de yapılacak zirvede –gerekirse yaptırım tehdidi ile - bir çözüm bulmak, bir o kadar önem taşıyor. Türkiye’nin de üzerine düşeni yapması ve kitlesel göçe engel olması gerekir. Bununla beraber AB Konseyi Başkanı Tusk’un insan kaçakçılarının tuzağına düşmemeleri için ekonomik nedenlerle Avrupa'ya gelmek isteyenlere yönelik yaptığı çağrı da çok yerinde: Avrupa’ya gelmeyin. Bu çağrı şüphesiz kulağa çok sert ve itici geliyor. Ancak bu çağrı Suriye ve Irak’taki savaştan kaçanlara hitap etmiyor."

Matbet normal; font-size: 15px; line-height: 25px; font-family: Georgia, Times, serif; margin: 0px; padding: 0px 40px 12px 0px;">Frankfurter Rundschau gazetesi ise Fransa’nın, kuzey sınırında biriken sığınmacıları İngiltere’ye bırakma tehdidini yorum sütunlarına taşıyor ve şu eleştiride bulunuyor:

Sığınmacı krizinde yine herkes '-mış gibi' yapıyor. Fransa Ekonomi Bakanı Emmanuel Macron, sanki Calais’de biriken sığınmacılar İngiltere’ye gönderilebilirmiş ve böylece sığınmacı sorunu çözülebilirmiş gibi davranıyor. Macron, İngiltere‘de haziran ayında yapılacak referandumda AB’den ayrılma kararı çıkarsa, Fransa’nın kuzey sınırını açacağını söyledi. Sanki İngilizler de sığınmacıları hemen sınırdan içeri alacaklarmış gibi. François Hollande ve İngiltere Başbakanı David Cameron, Fransa’nın kuzey sahillerinde biriken insanları uzun vadede ülke içinde tutabileceklerine inanıyormuş gibi davranıyor. İki lider, buradaki kabul merkezlerinin genişletilmesi kararı aldı. Londra da finansmana katkı sağlayacak. Sanki rızaları olmadan oraya yerleştirilenler İngiltere’ye geçme hayallerinden vazgeçecekler ve kaçışı bir daha denemeyeceklermiş gibi."

Stuttgarter Zeitung ise yorumunda Karlsruhe’deki Anayasa Mahkemesi’nde görülen aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti'nin (NPD) kapatılması davasını ele alıyor:

"Anayasa Mahkemesi yargıçlarınınki gıpta edilebilir bir görev değil. Mahkeme yargıçlarından Müller’in ifade ettiği gibi: Özünde demokrasiye aykırı olan parti kapatma eylemine gerekçe oluşması için bir demokrasinin tahammül sınırının ne olduğu, demokrasi düşmanlarının eylemleriyle ne derecede soyut ya da somut tehlike arz ettiklerine karar vermeleri gerekiyor. Demokrasiyi yasaklarla korumak adına... Yine de mahkemeden ne karar çıkarsa çıksın, Karlsruhe kafalardaki aşırı sağcı düşünce tohumlarını yasaklayamaz. İşte asıl anlamlı görev, tam da bununla mücadele etmek."

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Başak Demir