"Amerika'yı yeniden büyük yapalım" sloganıyla Beyaz Saray'da göreve başlayan Trump, başkanlığının henüz ilk döneminde ülkesini uluslararası sisteme ciddi şekilde yabancılaştırdı.

Uluslararası kurum ve anlaşmaları tanımıyor

Göreve geldiğinden bu yana ABD'yi Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA), Paris İklim Anlaşması, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması (TTIP) ve son olarak da İran'la nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çeken Trump, "uluslararası kurum ve anlaşmaları tanımayan bir lider" profiliyle dünya kamuoyunda hayli eleştiri topluyor.

ABD'nin bu tutumunu AA'ya değerlendiren Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Washington Ofisi (SETA DC) Koordinatörü Kadir Üstün, durumu, "Trump, ABD'nin müttefikleriyle bir arada çalışmak istemiyor; bunu Kudüs ve İran kararlarında açıkça görebilirsiniz. Trump, hem müttefikleriyle hem de rakipleriyle birebir çalışmak istiyor." şeklinde nitelendiriyor.

ABD'nin ekonomik gücünü müttefikleri de dahil her ülkeye karşı kullanılabilecek bir silah gibi gören ve bunu sivri şekilde dile getiren Trump'ın bu yaklaşımı, yeniden büyük olacağı iddia edilen ABD'yi uluslararası arenada yalnızlığa itiyor. 

Kudüs kararında tek başına kaldı

Kötü yönetilen Obama'nın 2. döneminin ardından ABD'de göreve gelen Trump, dış politikada İsrail'i baş dost, İran'ı da baş düşman olarak gören bir yaklaşımı benimsedi. 

Orta Doğu barışı ile ilgili tüm müzakereleri ve Filistin tarafını hiçe sayan Trump'ın "Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma" adımı karşısında, İsrail ve birkaç ada ülkesi dışında neredeyse tüm dünya birleşti.
6 Aralık 2017'de bu karar açıklanırken, 21 Aralık'ta Türkiye'nin de girişimiyle hazırlanan ve ABD'nin kararını eleştiren tasarı, Trump'ın "ekonomik yardımları kesme" tehdidine rağmen BM Genel Kurulunda 9’a karşı 128 oyla kabul edildi.

İran konusunda AB ile ayrıştı

Trump liderliğindeki ABD, "tarihi" olarak nitelendirilen İran nükleer anlaşmasından ayrılma konusunda da İsrail dışında güçlü bir destekçi bulamadı.

8 Mayıs 2018'de bu uluslararası anlaşmadan tek taraflı ayrıldığını açıklayan ABD'ye, anlaşmanın diğer paydaşları İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya'dan güçlü itirazlar geldi.
Özellikle AB ülkelerinin "anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi" yönündeki çağrılarına kulak tıkayan Trump yönetimi, ağustos ve kasım aylarında iki paket halinde yürürlüğe girecek İran yaptırımlarıyla "tek taraflı bir yaptırım rejimi" için ilk adımı attı.

Ancak AB Komisyonu'nun, İran'a yönelik uygulanan yaptırımlardan Avrupa şirketlerini koruyabilmek amacıyla hazırladığı Engelleme Mevzuatı'nı güncelleyerek yürürlüğe koyması, ABD'nin tek taraflı yaptırım rejiminden AB'nin duyduğu rahatsızlığı net bir şekilde ortaya koydu.

BM ve NATO rahatsızlığı

BM'de yalnız kalan ABD, BM'ye ayırdığı bütçede 285 milyon dolar kesintiye giderken de BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansına (UNRWA) ve BM Nüfus Fonuna aktarılan kaynakları keserken de "ekonomik cezalandırma" yöntemini seçti.

Bu yöntemin ne kadar işe yaramaz olduğu, Saddam dönemi Irak'ına karşı hem de BM şemsiyesi altında uygulanan yaptırımlarda da görülmüştü. Ekonomiyi bir "terbiye aracı" olarak kullanmak, sadece bunu yapanlara karşı o toplumdaki tepkiyi artırıyordu.

Trump'ın NATO konusunda da sürekli "biz daha fazla para veriyoruz, diğerleri de versin" şeklindeki ittifakı ticari bir işletmeye indirgeyen yaklaşımı, NATO üyeleri arasında ciddi rahatsızlığa neden oldu.
BM'de olduğu gibi NATO konusunda da Trump, uluslararası ittifak ruhu yerine ABD'nin günlük ekonomik çıkarını önceleyen bir şirket yöneticisi gibi hareket etmekle eleştirildi.