Perşembe günü konferans mevkiine ve kalacağım yere gitmem gerekiyordu. Sunum günü Cuma olmasına rağmen giderek konferans organizatörleri ile tanışmak gerekiyordu. Şehrin kuzeyinde yer alan ve Üniversite içinde yer alan öğrenci evi denilebilecek fakat son derece konforlu olan otelimize vardım. Saat 2 den sonra odamın hazır olacağını fakat yorgunluğum yüzümden aktığı için eğer boş ise şimdiden yerleşebileceğimi söyledi. Neyse boşmuş oda, iyi bir istirahat fırsatı bulabildim. Cuma sabahı konferansın yapılacağı büyük bir otele gittim. Benim sunum saat 6 da başlıyordu. Bu arada Cuma namazı kılmak için saat 2 30’da hazır olmamızı söylediler. Sağ olsun burada turlar düzenleyen ve İslami hizmetlerde bulunan Mehmet abimiz bize rehberlik etti. Dört katlı ve büyükçe bir camide Cuma namazını kıldık. Sunum için gelen hocalarımızdan 10-15 kişi dahi namazlarını kıldılar. Namazı kıldığımız cami klasik mağribi camisiydi. Çoğunluğu Faslı olan 2 milyon Müslüman, İspanya’da yaşıyordu ve namazlarını cemaatle kılma alışkanlığı yüksek olan bu insanların arasına son zamanlarda Suriyeli Müslüman kardeşlerimizde katılmıştı. Hutbe Arapça ve İspanyolca okunmuştu. Minber yerine mihrabın yanındaki vaaz kürsüsüne benzeyen bir yerde hutbe okunmuştu. Namazımızı böylece eda etmiş olduk. Tekrar konferans mevkiine geldik ve sunumlarımızı yaptık. Artık görevimiz sona ermişti ve şehri gezip görebilirdik. Ertesi gün yani Cumartesi gecesi Berat kandiliydi. Mehmet beyin evinde güzel bir kandil programı yapılmıştı. Buraya iştirak ettim. Akşam yemeği Türk usulü idi ve oldukça lezzetli gelmişti. Yatsı namazını evde cemaatle kılmıştık. İmamımız ise İspanyol Müslümanı Yahya idi. Yahya’nın çok genç olmasına rağmen kıraati oldukça düzgündü. Namazdan sonra Bediüzzaman’ın İhlas Risalesi isimli kitabını okuduk. Kitabı okuyan İspanyol Yahya idi. Fakat Arapça kitaptan okuyordu. Biz ise Türkçe olan kitabı takip ediyorduk. Bu şekilde ilk defa bir sohbette bulunuyordum ve oldukça ilginç olmuştu. O gece Mehmet beyin evinde kaldım ve sabah namazını camide kıldık. Güzel bir Türk usulü kahvaltıdan sonra kaldığım yere döndüm. Yine uzun ve meşakkatli olan aktarmalı yolculuğa çıkacaktık. Buna değer mi demeyin çünkü iki katı pahalı olan direkt uçuş yerine aktarmalı olan uçuşu neredeyse bir ay önceden aldığım biletle yapıyordum. Havaalanında uzun bir süre beklemek zorunda kaldım. Fakat bunu bir fırsata çevirerek cep telefonumun içinde olan Risale-i Nur külliyatını okuma imkanı buldum. Münazarat isimli kitabı bitirdim ve Kastamonu Lahikası kitabını da yarıladım. Sağ salim ülkeme döndüm, hamd olsun. Endülüs yolculuğundan kıssadan hisse almak gerekirse şunlar söylenebilir. 800 Yıllık Endülüs uygarlığı neredeyse tamamen yok edilmeye çalışılmış tek bir Müslüman kalmamacasına milyonlarca insan ya Engizisyon mahkemelerinde idam edilmiş ya da göçe zorlanmıştı. Türk denizcileri Endülüs kalıntılarını Cezayir ve Fas’a taşımıştı. Şimdi durum tersine dönmüş durumda. İspanyol hükümeti tarihi ayıbın farkında olsa gerek ki Belediye binasına kocaman pankart açarak “refugeeswelcome” yani mülteciler hoş geldiniz diyorlardı. Gerçi 5-10 bin göçmen kabul etmek bir şeref sayılmaz. 3 Milyon sığınmacıyı barındıran Türkiye’den ders almaları gerekir. Fakat en azından görüntüde de olsa bunu yapmaları sevindiricidir. Mültecilere esad zulmünü aratmayan Avrupalılar ibret alsınlar vesselam…