Diriliş Postası gazetemizin 1.yıldönümü dolayısıyla Şnlıurfa’nın Akçakale’deki Suriyeli muhacirlerin bulunduğu Süleyman Şah tesislerindeki etkinliklere bizimde katılma imkanımız oldu. Gazete yönetimi bizi de davet etti. Sağolsunlar. Eksik olmasınlar.
Cumartesi akşamı Şanlıurfa’ya vardıktan sonra Harran’da Kümbet Motel’de bir güzel ağırladık ve Kaymakamlığında katkılarıyla çok güzel hizmetler veren Kümbet Hotel’de sabahleyin horoz sesleriyle uyanmak bizi kendimize getirdi. İstanbul , bizim için bittiği için, yani yalnızca gençlerin ve gezmek isteyenlerin yeri durumunda olan bu güzelim şehir, bize ağır geliyor. Neyse sabah bahçede oturarak kendime geldim.
Daha sonra Hotel’in harika kahvaltı ikramından sonra Akçakale’de Suriyeli kardeşlerimizin bulunduğu konuma doğru yola çıktık. Güzel bir organizasyon sonucu her şey hazırdı. Sahne ve yetim çocuklar, Suriyeli muhacir aileler ve kampın vefakar yöneticileri bizi karşıladı.
Kampta kurulan sahnede yetkililerin konuşmaları bizi daha da duygulandırdı. Yetim çocukların şiirleri bizi perişan etti.
Diriliş Postası Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erem Şentürk’ün ve Ankara temsilcisi Saim Tut çok etkileyici konuşmalar yaptı. Duygu yüklü konuşmalar bizi daha da mahvetti. Deir El Zur’dan şair ahmed El Hıdır çok güzel bir kaside okudu. Çocuklar , Suriye’yi anlatan marşlar söyledi. Bu kardeşlerimiz kendi imkanları ile mütevazai bir program hazırlaması bizleri etkiledi. Bu arada kamp sakinleri devamlı Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etmeleri bizi daha da duygulandırdı. Yaklaşık 30 bin kişinin yaşadığı kampta; vatanından ayrı yaşamalarına rağmen hayatlarından çok memnunlar. Bu arada ülkemizde her türlü imkanı olupta mutlu olamayaninsanlarımızın bu kampları mutlaka ziyaret etmeleri lazım.
Onlarla sohbetler ettik. Nasıl mı ? Arapça bilmememize rağmen gözlerimizlegayetgüzel anlaştık. Devamlı şükür ediyorlar. Mutlular , o çocuklar cıvıl cıvıl. Hiçbir problemlerinin olmadığını anlatıyorlar. Kamp sakinleri ile idare arasında çok güzel bir diyalog var. Devlet, büyüklüğünü her yerde olduğu gibi burada da göstermiş. Onlara artık para veriliyor. Kamptaki marketten alışveriş yaparak çadırlarında kendileri istediği yemeği yapabiliyorlar. Revirleri var. Hemen yanında hastaneleri de var.
Misafir olduğumuz çadırın beyi, Suriye’de bir hastanede çalışıyormuş. Hanımı ise hastanede ebe olarak görev yapıyormuş. Çocukları üç tane ama o kadar tatlı ki, o bakışları bir görseniz.
Kampta ; 10 binden fazla  çocuğun yaşadığı kampta 4 yıldır hayatlarında mutlu bir yaşantı sürüyorlar. Devamlı sükür ediyorlar. Bizlerin o çadırlarda kaç gün yaşayabileceğimiz ise meçhul. Devletimize şükranlarını sunuşu ise bambaşka. Hele bir de ‘’Erdoğan’’ deyişleri var ki bir anda bizdeki Cumhurbaşkanı düşmanlarının adeta kulaklarını çınlatacak şekilde.
Çadırlara dağılıp gruplar halinde yaptığımız görüşmelerden sonra dışarı çıktığımızda o çocukların etrafımızda halka olmalarıi gözlerindeki mutluluk ve elleriyle bir şeyler anlatmaları beni perişan etti. Uzun süre kendime gelemedim. Sıcakkanlı insanlar, büyükleri ve çocukları bizlerle hemen kaynaştılar. Onların her birinin evi vardı. Şimdi çadırda yaşıyorlar ama görmenizi isterdim. Çok mutlular, devamlı şükür ediyorlar. Ya bizler, her imkanı olan bizler, hala mutluluğu yakalayabilmek için uğraşıyoruz. Gelin görün mutlu insanları. Belki bizleri biraz düşünmeye sevk eder ne dersiniz ?
Vaktin nasıl geçtiğini inanın fark edemedik. Onlarda insanı etkileyen bir sır var. Acaba şükürden dolayı mı ? ayrılık vakti geldiğinde birden burada kalsam mı acaba ? diye içimden geçti. Ama sonra ailem var diyerek bundan vazgeçtim. Yani aklımdan geçmedi değil. Ayrılık beni her zaman hüzünlendirir. Bu hüznü burada fazlasıyla yaşadım. O bakışlar, ayrılmak çok zor oldu.
Akçakale’ye geldik madem, sınıra gitmeye karar verdik. Sınıra gittik, havan toplarının bizim sınırımızdaki evleri nasıl tarip ettiğini gördük. Sınırı yalnızca tel örgü ayırıyor. O kadar yalan ki Suriye evleri bariz bir şekilde görünüyor. Nedir bizi ayıran, herhalde tel örgüler olsa gerek. Yoksa gönüller bir iç içeyiz.
Akşam oldu. Artık dönüş hazırlıkları başladı. O Harran ovası da beni etkiledi. Git git bitmiyor.
Hayatım en mutlu, bir okadar da hüzünlü bir gününü burada yaşadım. Rabbim sana yönelen bu milletleri birbirine daha da kaynaştırır inşallah. Gönüllere dikenli teller konulamaz. Yeter ki aynı davaya inanalım. Kardeş olalım. Gerisi boş.
Bu arada, programda bizlere alakalarını esirgemeyen, bizlere her zmaanki gibi çok güzel bir misafirperverlik yapan Şanlıurfa Valisi İzzetin Küçük’e , Akçakale Kaymakamı Sayın Eyüp Fırat’a, Harran Kaymakamı Sayın Temel Ayca’ya, Kamp Müdürü Hüseyin Ortaç’a ayrı ayrı çok teşekkür ediyoruz. Allah (cc) onlardan razı olsun.
Muhacir kardeşlerimize millet olarak Ensar olabildik ise ne mutlu bize.