Bu linç girişimini fırsat bilerek tekrar söyleyelim ki zararın neresinden dönülse kardır. Derhal bu ahlaksız gidişata bir son verilmelidir. Bu konuda yapılacak işlerin başında aynı sözleşmenin 80. Maddesinde belirtildiği gibi tek taraflı olarak bu sözleşmeden çekilmek gerekiyor. Çünkü eşcinsellik başta olmak üzere cinsi sapıklıkları önleyecek en önemli işlerden bir tanesi erkeklerin erkek gibi ve kadınların da kadın gibi davranması gelmektedir.

Bu konuda Kuran’da Lut kavminin başına gelenler zikredildiği gibi hadislerde eşcinsellik konusu üzerinde önemle durmamızı gerektirmektedir. Hadislerde “Resûlullah (asm), kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet etti.”(Buhârî, Libâs 62. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 28; Tirmizî, Edeb 24; İbni Mâce, Nikâh 22) buyurulmaktadır.

Bediüzzaman Said Nursi, Lemaat isimli eserinde “Erkekler heva ve hevesle kadınlaştıkça kadınlar da hayasızlıkla erkekleştiler” diyerek bu sapkınlığa dikkat çekmiştir.

Evet erkek, kadın gibi süslense muhannesliktir (kadınlaşmaktır) yakışmaz. Mert ve onurlu erkekler cilveli kadın gibi davranmamalıdır. Dinimizin bize kazandırdığı onur ve izzet,  Türk tarihinin gösterdiği kahramanlık ve şecaat; bu çirkin görüntüye müsaade etmez. Devlet yöneticileri şimdiye kadar tedbir almadı ise hiç olmaz ise bundan sonra dikkatli olmalıdır.

Diyanet İşleri Başkanına yapılan saldırıların arkasında; gençlerin unisex kişiliğe ve 3.cinsiyet adı verilen apaçık bir sapıklığa yönlendiren grupları teşhis etmek gerekiyor. Lut kavminin başına gelen dehşetli eşcinsel sapıklık bugün hem Türkiye’de hem de bütün dünyada özellikle medya araçları ile sürdürülmeye çalışılmaktadır. Artık bunu görmek gerekiyor.

Küresel ahlaksızlık odakları, cinsiyetsizliği yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Bu duruma seyirci kalan hükümetimiz müzik, sinema ve moda yoluyla yaygınlaştırmaya çalışılan nötr cinsiyet, unisex kişilik veya 3.cinsiyet faaliyetlerine karşı önlem almamaktadır. Bilakis seküler yaşamadı altında sapıklık devlet eliyle zorla dayatılmaktadır.

Ne üzücüdür ki İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerinden bir çoğu: LGBT adı verilen sapık güruha karşı bunları koruma amaçlı maddelerdir. Sözleşmenin “Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Karşıtlığı” başlıklı 4. Maddesi’ne göre “Bu sözleşme hükümlerinin taraflarca uygulanışında, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği başka statüler temelinde hiçbir ayrımcılık yapılmayacaktır.” Denmektedir.

Ayrıca sözleşme, hane içi şiddetin tanımını yaparken “eş” kavramı ile birlikte “partner” kavramını da ele alarak LGBTİ+ (lezbiyen, gey, biseksüel, transeksüel ve interseks) bireylerin içerisinde olabileceği Medeni Kanunda tanınmayan ilişkileri de kapsamaktadır.

İstanbul Sözleşmesinin değiştirilmesini istediğimiz maddeleri ve bu sözleşmeye dayalı olarak çıkarılan 6284 sayılı yasa, çok tehlikeli ve uygulamada kaldığı müddetçe, yaygınlaşan cinayetler süratle artacaktır. Daha nice aile faciaları yaşanacaktır. Çünkü ateşe körükle gidilmektedir. Böyle giderse bu dehşetli cinayetler devam edecek işin içinden çıkılmaz hale gelecektir.

Diyanet İşleri Başkanlığı Osmanlı’daki Meşihat-ı İslâmiye gibi, yalnız Türkiye’nin din muallimi değil, belki umum İslam aleminin din işleri yüksek kuruludur. Çünkü 500 yıl boyunca İslam hilafeti İstanbul’da bulunduğu için bu makamın İslam alemine karşı sorumluluğu, alâkası, nezareti ve münasebeti vardır.

Dünyanın birçok ülkesinde arkalarına aldıkları akademi, siyaset ve medya araçlarını kullanan LGBT lobilerinin her türlü maddi ve algı güçlerini kullanarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu şer odaklarının bu derece cüretkar tavır takınabilmeleri, “Türkiye, taraf olduğu anlaşmalardan ortaya çıkan yükümlülüklerini yerine getirmiyor” sözüyle alakalıdır.

Lut kavmi sempatizanlarının kendi ülkelerine karşı uluslararası kuruluşları göreve çağırmaları bir kere daha göstermiştir ki; ülke olarak aile eksenli imzaladığımız uluslararası anlaşmaların ve bunlar referans alınarak hazırlanan kanunların “toplumsal barış” ve kendi değerlerimiz ekseninde aileyi bir arada tutan ve aileyi koruyup kuşatan bir bakış açısıyla tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Çünkü sağlam bir toplumun çekirdeğini aile teşkil eder. Devletin anayasada belirtilen görevlerinden bir tanesi nesillerini en sağlıklı ve ahlaklı şekilde yetiştirmektir. Bunun tersine olarak yapılan linç kampanyasının arka planında yatan asıl mesele ailenin sinsi kavramlar üzerinden çökertilmesi projesidir. LGBT+ isimli azgınlıkta sınır tanımayan bu Lut kavmi artıklarının iğrenç planlarını önlemek; devletin asli vazifelerinden bir tanesidir, vesselam…