İnsanlık alemi yüzyıllardan beri savaş, kan ve gözyaşı içinde boğulmuştur. Halen de bu karmaşa, ihtilal ve fesat devam etmektedir. İşte bu fenalıkların iki kaynağı vardır. Eğer bu iki kaynak kesilirse dünyadaki karışıklıklar çözülüp huzur ve sükunet gelecektir.

Bu iki anlayışın ne olduğunu ve nasıl çözüleceğine bakalım. Evet, birinci rezil ve egoist anlayış “ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne!” düşüncesidir. İşte bunun çaresini İslam dini göstermiş ve “zekât” müessesesi ile belini kırmıştır.

Fakat Allah’tan korkmayan ve dünyaya tapmış insanların bir kısmı zekatı ortadan kaldırmak için ellerinden geleni esirgememişlerdir. Hatta İslam’ın ilk yüzyılında Arabistan’ın bazı bedevi kabileleri Hazreti Peygamber’in (ASM) vefatından hemen sonra “zekat vermeyiz” diye tutturmuş yetmedi bir de yalancı peygamber ortaya çıkarmışlardır.

Hazreti Ebubekir, İslam orduları ile bu azgın güruhu ezerek bedevilerin aklını başlarına getirmeye çalışmıştır. Tarihte bu olay “Ridde savaşları” olarak geçmiştir.

Zekat düşmanlarının işbirliği içinde oldukları diğer bir fesatçı ve ihtilalci grup ise faiz lobicileridir. Bunların dillerinden düşürmedikleri kelime ise “sen çalış ben yiyeyim!” anlayışıdır.

Evet bu faizci ve zalim olan anlayış sahipleri “zekat karşıtları” ile birlikte İslam’ın bu iki emrine karşı savaş açmışlardır. Zekatı kaldırmak ve faizi yaymak için ellerinden geleni ardına bırakmamaktadırlar. Bu rezil ve ahlaksızca anlayış ta Osmanlı Devrinden beri devam etmektedir.

Sultan 2. Selim, kayınpederi Yahudi Josef Nassi tarafından hem içkiye alıştırılmış hem de faizin bu İslam memleketinde güçlenmesine sebep olmuştur. Yahudi bankerleri her geçen gün güçlenmiş tefecilik sayesinde Osmanlı Devletinin ekonomik ve sosyal yapısını çürüterek altüst etmişlerdir.

Öyle ki Ege’de Sakız Adası civarında bir Yahudi Dükalığı kurmayı başaran Nassi buradaki Müslümanları adalardan kovacak kadar ileri gidebilmişti. Padişah 2. Selim’i saray entrikaları ile avucunun içine alan Nassi her türlü melaneti işleyecek kadar güç kazanmış koca cihan devletini duraklatmaya hatta gerileme sürecine sokmayı başarmıştı.

Nihayet devlet içinde oldukça güçlü olan Vezir-i Azam Sokollu Mehmed Paşayı öldürtmeyi başaran Nassi gücünü her geçen gün pekiştirmeyi başarmış diğer tefeci Yahudilerle birlikte Osmanlının çökmesine neden olmuştur.

Bu tefeci anlayış Cumhuriyet döneminde de devam etmiş Yahudi Bankerler yetmediği gibi Yahudiliği tahrif ettiği öne sürülen Sabetay Sevi aşireti ile beraber faizciliği en ileri noktaya taşımışlardır. Osmanlı Devletinin Maliye Bakanlığı görevini yapmış olan Cavid Bey, Sabetaycıların Karakaşi koluna mensup olup diğer bir Sabetaycı grup olan Kapanilerin hışmına uğrayarak “İzmir Suikastı” bahanesi ile idam edilmiştir.

Yahudilik inancına göre “faiz” yasaktır. Tahrif edilmiş olsa da bugünkü Tevrat’ta bu konu ile ilgili olarak en az iki faiz yasağı bulunmaktadır. Fakat Yahudiler, bu yasağı kendi inancı dışındakilere karşı uygulamamakta faiz almayı sürdürmektedirler.

Ne yazık ki devlet içine sızmış olan faizci anlayış; bugün dahi Müslümanların hassasiyetlerini rencide edecek şekilde hareket etmektedir. Cavid Bey gibi Yahudi inançlı fakat Müslüman görünümlü Sabetaycılar, Erdoğan hükümeti içine de çöreklenmişlerdir. Bu grup son yıllardas öylesine azgınlaşmıştır ki Diyanet İşleri Başkanlığına “enflasyondan daha düşük faiz haram değildir” dedirtecek kadar ileri gidebilmişlerdir.

Yedikleri halta hala devam ediyorlar. Önce düşük gelirli kimseler için şimdi de orta gelirli vatandaşlar için Toplu Konut İdaresi (TOKİ) aracılığı ile apaçık faizle konut vermeye başlamışlardır. Yahu adı üstünde düşük gelirli insanları ev sahibi yapmaya çalışıyorsun bir de bu faiz belasını niçin araya sokuşturuyorsun? Güya “sosyal devlet” anlayışı ile fakir vatandaşları korumaya çalışıyorlar. Evet, sadece ülkemizde değil bütün dünyada karışıklık ve toplum olaylarının önüne geçmek için “faiz yasağını” hayata geçirme mecburiyeti vardır. Günümüzde faiz kullanması kanunen yasak olan ve “faizsiz bankacılık” adı ile yürürlükte olan bir sistem vardır. Sukuk fonları haricinde İslam alimleri tarafından diğer bankacılık işlemleri beğenilmekte ve islam’a aykırı bir yönlerinin bulunmadığı ifade edilmektedir. Buna rağmen İslami bankacılık gözden düşürülmeye çalışılmaktadır. Halbuki ülkemizde ve dünyada faizin yol açtığı ekonomik yıkım öylesine büyüktür ki devletin bunu göz ardı etmesi düşünülemez. Sevet faiz aracılığı ile belirli grupların ellerinde toplanmakta ve mason locaları benzeri klüpler aracılığı ile halkımız soyulup soğana çevrilmektedir. Devlet ne yapıp edip bu soygun ve talan düzenine bir an önce son vermelidir. Eğer sosyal tabakalar arasındaki gelir dağılımı adaletsizliği daha da bozulur ise yıllar önce karşılaştığımız terör ve anarşi gibi olayların tekrar gündeme geleceği göz ardı edilmemelidir. Zira Korona Virüs Salgını adı altında binlerce işyeri kapanmış milyonlarca insan işsiz kalmıştır. ABD’de olduğu gibi bütün dünyada halk ayaklanmaları Allah muhafaza etsin ülkemizde de olabilir. FETÖ, PKK ve daha nice terör örgütü pusuda beklemekte karışıklıklardan nemalanmaktadırlar.  Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki; İslam’ın “zekat” ve “faiz” emirleri çok önemlidir. Her asırda ve her ülkede huzur ve sükunetin yerleşmesinde birinci derecede önemlidir. Eğer bu konulara dikkat edilmez ve halkımızda kısmen de olsa bulunan dini hassasiyetler ayaklar altına alınırsa toplumda karışıklıkların çıktığını görmemiz şaşırtıcı olmayacaktır, vesselam…