İşte diyanete itâat etmeyen felsefe de haşa Allah’a benzemeyi (teşebbühü bil vacib) esas aldığı içindir ki; bencil insanlardaki kibir kendi dizginini eline almış dalâletin her bir çeşidini benimsemiştir. Bu zamanda benlik duygusu ne yazık ki insanoğlunun neredeyse yarısını eline geçirmiş ve Allah’ı inkar edecek bir yola sokmuştur. Şeytan’a maskara olmak işte bu şekilde olmaktadır. Allah, Kur’an-o Kerim’de mealen “Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr vermiştik. (Nisâ, 4/163) ayetinden anlaşılıyor ki Cenab-ı Allah, Aleyhisselamdan beri insanlığa peygamberler gönderiyor, insanlara dünya ve ahiret için gerekli her şeyi öğretiyor. Ama insanoğlu; Şeytanın vesvesesi ile vahyin üzerine eklemeler ve çıkarmalar yaparak felsefe denilen bataklıktan farklı olmayan bir yolu oluşturuyor. Müslümanlar bu nedenle felsefeye çok dikkatli yaklaşmışlardır. Bu konuda Gazali’nin çalışmaları çok önemlidir. Nizamiye medreselerinin kurucusu Nizamülmülk’ün teşvikiyle, felsefe üzerinde üç bölümden meydana gelen bir eser meydana getirir: Felsefenin maksadını inceler ve Maksadül Felasife adlı eserini yazar. Tehafetül Felasife yani felsefenin yanlış tarafl arını ortaya koyar ve 20 farklı konuyu ele alarak insanların 17 konuda küfre düştüklerini anlatır. El iktisad fil itikad, burada ortaya atılan yanlışların doğrularını ele alır. Gazali bu çalışmayı 1094 yıllarında yaptığı halde ne yazık ki Gazali’nin eseri üzerinde yeteri kadar çalışılmamıştır. Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi de aynı şekilde felsefe bataklığını ortaya koyan eserler üretmiş fakat yeteri kadar üzerinde çalışma yapılmamıştır. Günümüzde ise ilahiyat fakültelerinde “İslam felsefesi” adı altında çalışma yürütülmektedir. Bir kere bu isimlendirme dahi olayın vahametini göstermektedir. Bir kere “İslam Felsefesi” diye bir şey olamaz. Keza; Kuran felsefesi dahi çok yanlış bir kavramdır. Zira Kuran, Allah kelamıdır. İslam dini de vahiy esası üzerine kuruludur. Sadece akıl yürütmeye dayalı değildir. İman, Allah’ın insanların kalbine yerleştirdiği bir nurdur. Akıldan ziyade insanın vicdanı Allah’ı görür ve O’na yönelir. Yeter ki insan, imanlı olmayı istesin… Bu nedenle imanı sağlamlaştırmak için felsefeyi anlamak ve bilmeye gerek yoktur. Çünkü bütün esasını Allah’a benzemek yolunda belirleyen bir düşüncenin sonu dalalette boğulmaktan başka bir şey değildir. Kişinin kendisini bilerek ateşe atması böyle bir yol olsa gerektir. Bunun yerine İslam’ı ve Kur’an-ı Kerim tefsirlerini öğrenmek öncelikli bir konudur. Kuran’ı anlamadan felsefeye bulaşan hem dünyasını hem de sonsuz ahiret yurdunu kaybetmeye namzettir. Bu kadar kelamdan sonra insanlar kalkıp “yok! ben illa insanın gayesi tanrıya benzemektir” diyen felsefe bataklığına girmek istiyor ise yapacak bir şey de yoktur. Sadece “Allah ıslah etsin” diyerek dua etmekten başka çare bulamıyorum, vesselam…