Dünya

Avrupacılara anladıkları dilden “Pragmatist” sorular

Her kanalda, her yazıda İngiltere referandumunu yorumlayan her ağızda fena halde ezber bir laf dolaşıyor. Bir yandan komik ama öte yandan korkunç bir palavrayı ağızlarını doldura doldura yayıyorlar. Bazılarının söylerken gözlerinin içi parlıyor. Herkesin tekrar ettiği cümle şu: “İngiltere’nin referandum süreci bir demokrasi şöleni...” 26 Haziran Diriliş Postasi Gazetesinde yayınlanmıştır

Komik ama bir yandan üzücü düzeyde ezik uzmanlar, yorumcular, hocalar, analistler Allah Allah… Oturtulacak yer bulamayan tazesi kartı her türünden tipler İngiltere referandumunu öve öve bitiremediler. “Hadi biz de yapalım referandum” denilse bu İngiltere şölencilerine; zinhar karşı çıkarlar. “Cahillerin verdiği oyla referandum mu olur” diye başlayıp her türden oryantalist ezberle zırvalarlar. Başkasının tiyatrosuna ağlayanlar kendi ülkesinde referandumdan köşe bucak kaçıyorlar.

Konumuz bunlar değil ama keşke olsaydı çünkü dokunsan ağlayacak bir ses tonuyla; "Birleşik Krallık dağılma noktasında. Bunu nasıl göremezler" diye diye oy veren İngilizler’e kızan, titrek sesli TV sunucusuna “İngiltere için bu kadar üzülme” demek isterdim. “Her şeyi bırak bir kenara, ekranda yazan bir adın var. Ananın babanın sana koydu addan utan bari, İngilizler bile artık Birleşik Krallık demiyor sana ne oluyor” diye durumu izah etmek isterdim. Konumuz bu olmadığı için, İngiltere’ye ağlayan kafası karışık TV sunucularını bir kenara bırakıp işimize dönelim.

AB'nin bize mecburiyetini anlamadığımız sürece sadece kendimizi değil tarihimizi de geleceğimizi de ziyan ederiz. "3.000 yılına kadar AB'ye giremezsiniz" diyerek Türkiye’yle alay eden İngiliz terbiyesizliğine gerçek bir cevap vermemiz lazım. Sakince düşünelim; bu ve bunun gibi Avrupalı küstahlıklarına öfkelenmeyen bir nesil nasıl ortaya çıktı.? Kim yetiştirdi bu insanları? Tam da bu sebeple onlara verilmesi gereken en iyi cevap çocuklarımıza kendisinin kim olduğunu ve İngiliz’in kim olduğunu öğretmek olacaktır. Biz neslimizi düzgün yetiştirebilseydik hiçbir İngiliz bu cümleyi kurmaya cesaret edemezdi. Yani bize yapılan saygısızlığa biz müsaade ediyoruz.

Türkiye’yi anlamamak üzere yetiştirilmiş, tarihini, geleceğini inkâr eden, müstemlekelere yani zihni istimlak edilmiş kendi kendini inkâr edenlere anladıkları dilden sorular soralım o zaman. İngiltere'den geriye kalan AB ile ilgili olarak Avrupa stili pragmatist sorular.

1: AB müktesebatında da yazdığına göre AB’ye üye olan devletler "bazı" egemenlik haklarından birlik lehine feragat ederler. Giderek işlevsiz hale gelen, her geçen gün daha da hantallaşsan AB bürokrasisi daha yeni kazandığımız egemenliğimiz için bir tehdit değil mi? Türkiye kendi egemenliğini AB bürokrasisi ile niye paylaşmak zorunda kalsın? İngiltere bile AB’yi kendi egemenliği için tehdit olarak görüyorken biz niye bu kadar hevesli olalım?

2: Dış politikada bağımsızlıktan vazgeçip grupla hareket eden Türkiye, Müslüman ülkelerle olan işbirliklerinde neye göre hareket edecek? Afrika ilişkilerimizde, AB’nin sömürge politikalarına uymak zorunda kalacak mıyız? AB Bakanlar Kurulu bir gün bir Müslüman ülkeye ambargo kararı alırsa ne yapacağız?

3: Afrika, Ortadoğu, Atlantik ve Asya hatlarında yüze yakın ülkeyi sömürerek para toplayan AB’nin sömürge paralarını alıp rahatımıza mı bakacağız? Nasıl geçecek boğazımızdan? Hiç kimseye batmayacak mı sömürge cirosundan payını alan ezik sırtlan gibi davranmak?

4: AB Ülkeleri, PKK ve daha onlarca terör örgütüne ofis açtırtan, bayrak astıran mide bulandırıcı bir ilişki içinde. Bu ilişkisinin neresinde olacağız?

5: Kadim düşman Türklerle, Avrupa ilişkisi tarihin hangi döneminde düzelmiş ki şimdi düzelecek? Sadece aşırı sağda bulunan radikallere ithaf edilen “Türk düşmanlığı” gerçekten azınlığın tavrı mı, yoksa Avrupa'ya hakim olan bir düşünce mi? İslamofobi bir yandan bir Türk düşmanlığı değil mi?

6: Ege ada larını, Musul’u, Kerkük’ü, Kıbrıs’ı feda ettik yaranamadık! Filistin konusunda utanç verici tavizler verdik yaranamadık. Fransa Cezayir'de soykırım yaparken, arkamızı döndük hatta Fransa’yı destekledik yine sevdiremedik kendimizi. Kore'ye gidip savaştık olmadı. Bir türlü sevemediler bizi. Hiçbir işe yaramadığı halde 50 senedir NATO'nun hamallığını yaptık yine yaranamadık. Avrupa'ya komünizm bulaşmasın diye gönüllü bekçilik yaptık. Rusya'nın askeri ortağı, mandası hatta vilayeti olan ülkeler AB ye alındı biz hâlâ yaranamadık. Şimdi ne yapacağız da Avrupa bizi aniden sevecekmiş?

7: Türkiye’nin 3000 yılından önce AB üyesi olmasının ihtimal dahilinde olmadığını söyleyen AB’nin hangi konularda ciddi olduğunu hangi konularda Türkiye’yle dalga geçildiğini nasıl anlayacağız? Ya da niye sürekli şamar oğlanı muamelesi yapılmasına katlanacağız?

8: Türkiye’nin üye olacağım hevesiyle tabi olduğu Kopenhag ve Maastricht kriterleri yüzünden istikrarsız dış ticaret sahasına niye razıyız? Lobi ve locaların kararlarıyla tekellere mahkûm olmuş AB ekonomi politikalarından dolayı uğradığımız zararlara ne kadar daha katlanmamız gerekiyor niye katlanmamız gerekiyor? Hâlbuki daha istikrarlı, pazarı daha geniş ve daha verimli, uluslararası arenada lobi bağımsızlığı dağ fazla olduğu için daha demokratik ve daha rekabetçi Ankara Kriterleriyle kendi yolumuza devam etmemiz daha kârlı değil mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Siz kendi yolunuza biz kendi yolumuza” derken Ankara Kriterlerini mi kastetti?

9: 2053 yılında AB üyesi ülkeler içinde yaşı çalışmaya müsait nüfus oranının anca olacağı kalan

10: Avrupa Birliği tam üyelik sürecine son verelim demek Türkiye’yi zarar uğratır ancak, Türkiye olarak onları oyalamayı niye tercih etmeyelim? Bazı istedikleri bizim içinde hayırlı şeyler. Yapalım iyi olan istekleri. Ha geldik ha geliyoruz, az kaldı, diye diye işimize gücümüze bakalım. Bu planın neresi kötü? 5 yıl için de dağılacağı beklenen AB’yi oyalayarak paramızı kazansak sonunda onlar dağılınca hepsine çıkan masraftan hiç zarar görmesek fena mı olur?