Kültür Sanat

Büyüyenay Yayınları Kasım ayına 6 yeni eser ile giriyor

Selim Nüzhet Bütün Eserleri serimizin ilk kitabı Geçmiş Zamanlara Dair. Selim Nüzhet'in gazete ve dergilerde kaleme aldığı yazılarını bir araya getiren bu kitap 6 temanın oluşturduğu bölümlerden meydana gelmekte. İlki, kitaba da adını veren Geçmiş Zamanlara Dair. İkinci bölüm, Eski Eğlencelerimizden, üçüncü bölüm Eski Ramazan Geceleri, dördüncü bölüm ise Ramazan Musahabeleri. Bu bölümler yazarın üst başlık halinde yaptığı gazete ve dergi tefrikalarının yayın tarihleri dikkate alınarak gruplandırılmasından meydana geliyor. Beşinci bölüm de benzer temadaki yazıları biraraya getiriyor: Kitap ve Okuma Kültürü. Son bölüm ise bir tema ile adlandıramadığımız, dergi sayfalarında da kaybolup gitmesine gönlümüzün razı olmadığı yazılardan meydana gelmekte. Bu eser 1939'dan başlayarak 1944 yılı dahil olmak üzere Selim Nüzhet Gerçek'in dergi ve gazete yazılarından seçilmiş olup, konu ve tema bütünlüğü gözetilerek hazırlanmıştır.

Yaklaşık 80 yıl önce kaleme alınmış bu yazılar, bugünün bakışıyla, ilk olarak neler kaybettiklerimizin birer envanteri sayılsa yeridir. İkinci olarak bu kitabı meydana getiren her bir yazı vaktiyle sahip olduğumuz güzelliklerin, hayat algımızın dokusunu oluşturan estetik değerlerin, yaşama kültürünün öğretici, hatırlatıcı birer arşiv belgesi hükmünde. Üçüncü olarak bugün konuştuğumuz bazı problemlerin o zamanlardan tespit ve teşhis edildiği, çözümü için önerilerin getirildiği ve bunların dikkate alınmadığının açığa çıktığı bir eser. Dördüncü olarak, kültür, şehir-mekân, insan, toplumsal hayat, eğlence konularında geçmiş yaşantımızın temel saiklerini ve işleyişini, anlamlar evrenini, güzelliklerini ve zarafetini öncelikle fark etmemiz için kılavuz olacak, estetik dikkatimizi uyandıracak ve canlandıracak hatta geliştirecek bir eser. İçinde yaşadığımız toplum ve mekâna samimi ve hasbi bir yönelime sahip olmak, onu, yekpareliği içinde birbirine bağlı ilişkiler, bağlar bütünü olarak görmek, duyarlılığı şiar edinerek düşünmek bu yazıların temel karakteri sayılsa yeridir.

Son olarak bu yazılar satır satır bir dil zevkinin yüksek bir sadelikle örneğini vermekte. Selim Nüzhet kendisinden önceki zamanı üstün bir dil zevki ve duyarlı bakışlarıyla kendi zamanına taşıma sorumluluğunu yerine getiriyor. O halde biz de onun anlayış ve kavrayışını örnek alarak, geçmiş zamanı onun kaleminden öğrenirken ümit edelim ki bu anlayıştan ve kavrayış tarzından nasibtar olalım.

Bu çalışma, gayet basit ve hâlis bir niyete bağlıdır; Mektûbât-ı Rabbânî'de ele alınmış tevhîd ve ilgili bahislerin yer aldığı birçok farklı mektûbu, 3 cild içinden süzüp ayıklayarak, müstakil bir eser bütünlüğü içinde derlemek... Belki böylece, Ahmed Fârûkî Hazretlerinin tevhîd ve vücûd bahsi etrafında, gerek Muhyiddin İbnü'l-Arabî ve tâbi'lerinin vücûdun birliği görüşüne karşı yönelttiği eleştirel ve tashih edici düşüncelerinin; gerekse Zât ve Sıfatlar, Vücûd - Adem, A'yân-ı Sâbite, Âlem-i Vehim, Zâhir - Bâtın, Rü'yet, Akıl - Cevher ve Araz gibi meselelere dâir keşf ve müşâhedelerine bağlı görüşlerinin, daha yakından ve bütünlüklü tâkibi için bir okuma imkânı hâsıl olur.

Buna ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum; çünkü Ahmed Fârûkî Hazretleri hakkında günden güne yeni çalışmalar ortaya çıkmaya başlamışsa da, O'nun en temel eseri olan Mektûbât-ı Rabbânî okumaları hâlâ tutuk bir seviyede. Akademik çalışmaların genel yaklaşımı ise, müellif eserlerinden cümle alıntılayarak yapılan vahdet-i vücûd ve vahdet-i şuhûd karşılaştırmasıyla sınırlı.

Birçok farklı baskı nüshaları bulunmasına rağmen, Ahmed Farûkî Serhendî Hazretlerini doğru okumayı mümkün kılacak nitelikli bir tercümenin de hâl-i hazırda elde bulunmuyor olması, ayrı bir mesele. Dilimize yapılan aktarımların hemen tamamına yakını, Mektûbât'ın Arapça tercümesi üzerinden yapılmış olup, bu çalışmalar maalesef eserin metâfizik içeriğini anlamakta pek de yeterli gelmemektedir. Eserin aslî lisanı olan Farsçadan Türkî lisana yapılan ilk tercüme ve hemen bütün sadeleştirmelerin ana metni olan Müstakimzâde Süleyman Saadeddin'in Tercüme-i Mektûbât-ı Rabbânî isimli eseri ise, lügât olarak metne sadakati tam olmakla birlikte, Türkçe ifade bakımından biraz kapalı ve maalesef, basımından kaynaklanan bir zaaf içindedir. Cümleler arası atlama ve kopukluklar mevcûd olup, bu eksiklik, kendisi esas alınarak yapılan sadeleştirmelerde dahî tekrar etmiştir. Dolayısıyla bu tercümenin müellif nüshasının, Farsça aslî nüshayla karşılaştırılarak okunması gerekir. Nitekim bu çalışma, böyle bir usûl üzerinden İmam-ı Rabbânî'yi anlamaya yönelik yeni bir tercüme/okuma denemesidir.

Osmanlıların icra ettikleri büyük harekâtlar ve muharebeler göz önüne alınacak olursa, Osmanlı zaferlerine esas olan harp kaideleri ve askerȋ faziletlerin inceliği dikkatli bir araştırmayı gerektirir. Osmanlılar, zamanımız harplerinde başarılı olmanın temel noktası sayılan harekât esaslarını, ateşli silahlar ve harp malzemesinin iptidaî halde bulunduğu bir devirde tatbik etmişlerdir. Büyük ve heybetli orduların sevki ve hareket ettirilmesi hususunda pek büyük bir maharet göstermişlerdir. Özellikle Avrupa'da taklit edilecek bir örnek sayılacak derecede mükemmel ve daimî bir ordu teşkili, itaat, inzibat, nizam ve intizam gibi zaferin esas unsurları olan güzel vasıflar ile levâzım ve harp bilgisini tekmil etmek şerefi Osmanlılara aittir.