Kur’an’da insanoğlunun en güzel şekilde yaratıldığı fakat çok zalim ve çok cahil olduğu ifade edilmiştir. Kainatta gözle göremediğimiz fakat varlığından şüphe edilmeyen şuurlu varlıklar yani melekler ve ruhani varlıklar nazarında da dikkat çekilen önemli bir noktaya vurgu vardır. Bu husus insanın kan dökmeye meyilli ve zalim olduğu konusudur.

Hazreti Adem’in ilk çocuklarından olan Kabil’in, Habil’i öldürmesi insanın bu vasfının ortaya konulması açısından çok önemlidir. Melekler, Kuran’da geçen ifadelerine göre mealen “Yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökecek insanı mı yaratacaksın?” sorusu ile bu hususa dikkat çekmişlerdir.

İnsan öldürmenin ne derece kötü bir iş olduğu ve Allah katında büyük bir günah olduğu ayetlerle bildirilmiştir. İslam âlimleri, “masum bir insanı öldürmenin bütün insanları öldürmek kadar büyük bir suç olduğu” ayetine isnat ederek katil olmanın kebairden (büyük günahlardan) olduğunu söylemişlerdir.

Kaderin cilvesine bakınız ki insan hayatına en büyük değeri veren İslamiyet dini, bugün şiddetle birlikte anılmaktadır. Müslümanların pırasa doğrar gibi insan öldürdüğü iddia edilerek “İslamofobi” denilen bir hastalık türetilmiştir. DAEŞ, El Kaide, Boko Haram gibi örgütler sırf bu maksatla Batılı ülkeler tarafından kurulmuş ve halen de semirtilmeye devam edilmektedir.

Elbette bunun bir propaganda olduğu ve gerçekleri yansıtmadığı bilinen bir gerçektir. Lakin haklı olmayı kuvvetli olmakta gören ve dünya düzeninin kurulmasında savaşları şart koşan Batı felsefesi ve dünya görüşü; bu yalanı uydurmakta bir beis görmemektedir. İslam; kuvveti, çarpışmayı değil hakkı ve fazileti esas tutar. Bu gerçek İslami kitaplarda sıklıkla vurgulandığı gibi tarihte geçen bir çok olay bunu ispatlamaktadır.

Hudeybiye Barışı, Allah’ın Hazreti Peygamber’e (ASM) bir emri olup zahiren mağlubiyet gibi görünse de büyük bir fethin müjdecisi olmuştur. Çok kısa bir zamanda İslam gönüllere açılmış ve koca Arabistan Yarımadası Müslüman olmakla şereflenmiştir.

Zaten İslam kelimesi Arapça “silm” kökünden gelir. Barış, huzur, esenlik ve güven anlamında kullanılmakta olduğundan insanlar birbirleri ile karşılaştıklarında “selam vermek” önemli bir toplumsal gelenek haline gelmiştir. Nitekim selam vermek sünnettir. Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam “Selamı yayınız!” buyurarak bu noktaya dikkati çekmiştir.

Tarihi gerçeklere baktığımızda meleklerin “yeryüzünde çok kan dökeceğini” ileri sürdüğü insanların savaşları çok sevdiğini görebiliyoruz. Sadece savaşlar yolu ile değil barış zamanında dahi arenalarda insanları birbirine kırdırmaktan zevk alan insan toplulukları vardır.

Savaşlardasn arta kalan zamanlarda Roma Medeniyetinin en önemli parçalarından bir tanesi olarak gladyatörlerin insanları hatta hayvanları herkesin gözü önünde kıtır kıtır doğradığını görmekteyiz. Yetmedi gladyatörleri birbirleri ile savaştırarak bundan büyük bir keyif alan güya medeni fakat aslında barbar topluluklar ortaya çıkmıştır.

İnsanlık tekamül ederek nihayet 21. Yüzyıla kadar geldi. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında milyonlarca masum sivili öldürdükten sonra savaşarak insan öldürmenin ne kadar yanlış ve vahşi bir şey olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladı. İnsan hayatı başta olmak üzere canlıların hayatını korumanın erdemi yavaş yavaş ortaya çıktı.