Ah eski insanlar der der dururda en ufak bir çaba harcamayız geçmişin asaletini sürdürmek için. Görgünün kol gezdiği o dönemlere rastladım desem yalan söylemiş olmam. Belki de daha edep dolu yaşam tarzı mı bilemedim. Sesimizi bile hiç yükseltmeden konuştuğumuz dönemler çok gerilerde kaldı. Şimdi bakıyorum da ne büyük kaldı ne küçük. Biz de ayak uydurduk şimdiki zamana. Özgürlük diye bir şeyler tutturmuş gidiyoruz. 1960lı yıllarda okullarda ders olarak okutulan kurallar vardı adab ı muaşeret. Adab ı  muaşeret Türk Dil Kurumu sözlüklerine göre görgü kuralları manasına gelmektedir. İyi tutum ve davranışlar ile bunları kazandıran bilgi için kullanılan çoğul anlamı adab kelimesinden gelmektedir. Barış içerisinde yaşamak ve birbiri ile uzlaşmak anlamındaki kelime ise muaşeret manasına gelmektedir.
Adab ı muaşeret bireylerin toplum kesimlerinin birbiri ile sevgi ve dostluk duygusunu güçlendirmek için medeni ve ahlaki davranışlar, görgü ve nezaket kuralları anlamına gelir.
Toplum içerisinde sık sık duyulan adab ı  muaşeret kuralları kısaca şunlardır:
- Ayakta bir şeyler yenmez ve içilmez.
- Telefonda arayan kişi ilk olarak kendini tanımlaması gerekir.
- Öksürme veya hapşırma durumunda kişiler el ve mendil ile ağızlarını kapatmalıdır.
- Kalabalık alanlarda yüksek sesle konuşulmamalıdır.
- Biri konuşur iken lafı kesilmemelidir.
- Kalabalık ve toplu alanlarda sakız çiğnenmemelidir.
- Uzun süre kalan misafirlere ayrı bir oda verilmelidir.
- Eller pantolon cebine sokulmamalıdır.
- Pazarlık esnasında ürün kötülenmemelidir.
- Yemek davetlerine gecikmeden gidilmelidir.
- Sıra beklenirken kimsenin önüne geçilmemeli ve sıramızın gelmesi beklenmelidir.
- Başkalarının yanında ayakları uzatarak oturulmamalıdır.
- Büyükler karşısında ayak ayaküstüne atılmamalıdır.
- Kusurlar kişilerin yüzüne açık bir şekilde söylenmemelidir.
- Emanet eşyalar geciktirilmeden verilmelidir.
- Bir konuda reddetme esnasında ciddi ve terbiyeli olunmalıdır      
Bu kuralları tekrar hatırlatma gereği duymaktan şahsen rahatsız olmaktayım. Ama belleğimize yerleştirmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Daha eklemek istediğim çok şey var ama haddi aşmaktan imtina ediyorum. Bulunduğumuz zaman bize çoğu görgü ve nezaket kuralını unutturdu. Eğer toplum içinde yaşıyorsak bu kurallara uymak zorunda olduğumuzu hatırlamalıyız. Özellikle hasta ziyaretleri için bir kaç kelime söyleyebilirim. Hasta ziyaretlerini kısa tutunuz. Hasta istemediği sürecede yanına gitmeyip uzaktan destek olunuz. Bazen hastalar psikolojik acı içindedir ve bulunduğu durumun başkaları tarafından görülmesinden hoşlanmaz. Yakınları da bu durumu dile getirmekten çekinebilir ve kendini baskı altında hisseder. Bu konuda duyarlı olmalıyız. Hep saygılı olalım deriz ama uygulamaya geldiğimiz zaman nedense beni olduğum gibi kabul edin demekten kaçınmayız. Toplum içinde yaşıyor isek olduğumuz gibi olamayız kuralları hiçe sayıp istediğimiz gibi yaşamak hakkına hiç bir şekilde sahip değiliz. Kurallar var oldukça birlik ve beraberlik olabilir, yaşadığımız her alan yalnızca bize ait değildir. Bu evimiz de olabilir, sokağımızda caddemizde. Kural  olması için, bana göre sadece iki kişi yeterlidir. Saygı ve sevgiyi perçinlemek adına görgü ve nezaket kurallarına uyalım. Bunları hatırlatmak pek haddime düşmezdi ama bildiklerimizi hatırlatmak istedim. Sonsuz saygılarımla sürç i lisan ettiysem affola...