Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde çalışma ofislerine dinleme cihazı konulmasına ilişkin, 11 şüpheli hakkında "terör örgütü üyeliği" suçlamasıyla hazırladığı ikinci iddianame, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.

Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosunca hazırlanan iddianamede, eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ömer Altıparmak, eski TÜBİTAK Başkan Yardımcısı ve BİLGEM Başkanı Hasan Palaz, eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürü Ali Özdoğan, dönemin Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro ve Emniyet Amiri Serhat Demir, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdür Yardımcısı Sedat Zavar, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürlüğünde görevli Komiser Yardımcısı Enes Çiğci, suç tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru İlker Usta, dönemin Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığında görevli Emniyet Müdürü Ahmet Türer, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği görevlilerinden Hasan Akın, dinleme cihazına ilişkin raporu hazırlayan Hamza Turhan ve Gökhan Vıcıl, şüpheliler arasında bulunuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "şikayetçi" olarak yer verilen iddianamede, şüphelilerin "Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)" üyesi oldukları öne sürüldü.

İddianamede, şüphelilerden Zavar, Özdoğan ve Palaz'ın "silahlı terör örgütü yönetmek", diğerlerinin "silahlı terör örgütüne üye olmak", Akın'ın ise bunun dışında "askeri ve siyasi casusluk" suçlarından cezalandırılmaları istendi.

"Gülen'in kişisel sırları öğrenmeye özel merakı var"

İddianamede, Başbakan'ın oturduğu mekanlara dinleme cihazı yerleştirip dinlenmesinin, "Fetullahçı Paralel Devlet Yapılanması Terör Örgütü'nün (FETÖ)" bilgisi ve iştiraki olmadan yapılamayacağı ileri sürüldü.

İddianamede örgütlenmenin, organize şekilde usulsüz dinlemeyi eskiden beri alışkanlık haline getirdiği, örgütü yöneten Gülen'in, kişisel sırları öğrenmeye özel merakı bulunduğu belirtildi.

Gülen'in, en yakınındaki kişiler dahil, herkesi dinletip, özel bilgiler elde ederek, bunları zamanı geldikçe kullandığı ileri sürülen iddianamede, "örgüt yöneticisinin bu zafiyetinin örgüt üyelerince de taklit edildiği" kaydedildi.

İddianamede, örgütün hedeflerini gerçekleştirmek için usulsüz dinlemelerle kişilerin mahrem sırlarını öğrenerek şantaj amaçlı kullandığı ithamına yer verildi.

"FETÖ'nün dönemin Başbakanı'nı (Erdoğan) dinlemek ve alacağı kararlarda etkili olmak, elde ettiği bilgileri dini görünümlü örgüt yararına kullanmak, yabancı ülkelere dinleme kayıtlarını vererek örgüt lehine kazanç sağlamak istediği" savunulan iddianamede, bu maksatla örgütün iktidardan uzaklaştırmak istediği Erdoğan'ı gizlice dinlemeyi kararlaştırdığı öne sürüldü.

"En geniş ve organize örgütlenme..."

Şüphelilerin, Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı, MİT ve TÜBİTAK arasında organize yapılanma oluşturduğu ileri sürülen iddianamede, şunlar belirtildi:

"Mensubunun çokluğu, gizli hareket edebilme kabiliyeti ve dinleme kapasitesine göre yalnızca Fetullah Gülen'in kurumlar içerisindeki örgütlenmesinin böyle bir yapılanmayı oluşturup bu işi başarabileceği, devlet ve değişik kurumlarda en geniş ve en organize yapının bu Redwin örgütlenme olduğu, bu örgütlenmenin bilgisi ve iştiraki olmadan Başbakan'ın oturduğu yerlere dinleme cihazı yerleştirip dinlenmesinin imkansız olduğu, Türkiye'deki hiçbir örgütün ve yabancı hiçbir ülkenin bu yapının iştiraki ve iş birliği olmadan olayın genel gelişimine göre dinleme cihazı yerleştirip Başbakan'ın dinlenmesine imkan ve ihtimal bulunmadığı anlaşılmaktadır."

"Yerli iş birlikçi olarak kullanıldılar"

Şüphelilerin, Erdoğan'ı dinleyip, konuşmalarını kaydetmelerinin çıkarlarına olmadığı vurgulanan iddianamede, bu işi gerçekleştirmenin kişisel çıkardan ziyade, örgütlü yapının ve hizmet ettikleri istihbarat birimlerinin çıkarlarını korumayı ve yönlendirmeyi esas aldığı kaydedildi.

İddianamede, kişisel çıkarlar için organize ve örgütlü hareket edilmesinin mümkün olmadığı, suç tarihinde yabancı ülkeler ve Fetullahçı yapılanmanın Türkiye'deki çıkarlarıyla ilgili dinleme olayını göze alıp gerçekleştirmesinin mümkün görüldüğü belirtilerek, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

"Bu casusluk olayında hizmet hareketi mensubu Fetullahçı Terör Örgütü'nün üyeleri, şüphelilerin yerli iş birlikçi olarak kullanıldığı, buna göre dinlemeyle elde edilen bilgilerin ABD'de yaşayan şüpheli Hasan Akın'a aktarıldığı, onun da örgüt merkezine ulaştırdığı, örgüt merkezinin bu bilgileri ABD'de nereye verdiği ve karşılığında ne aldığının da olayın gelişiminden net olarak anlaşılabildiği..."

"Gülen'in emirlerini uygulamayı imani gereklilik saydılar"

Daha önce Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince haklarında mahkumiyet kararı verilen ve davası ayrılanlar ile çeşitli nedenlerle mahkumiyet hükmü kurulamayan şüphelilerin ortak özelliğinin "FETÖ üyeliği" olduğuna işaret edilen iddianamede, şunlar bildirildi:

"Bu ortak özelliği taşıyan şüphelilerin, örgütün hedefi ve genel amaçlarına yönelik bu suçu işledikleri ve örgütün bir üyesi olarak ABD'deki örgüt yöneticilerinden emir alarak uyguladıkları, aralarında örgütlü bağ bulunduğu, genel olarak bu örgüt mensuplarının yönetici veya "abileri"nin emrini ilahi buyruk gibi kabul ederek uyguladıkları, Fetullah Gülen ve örgüt yöneticisinden gelen emirleri uygulamayı imani gereklilik sayan örgüt üyelerinin dinleme cihazlarını örgüt adına yerleştirip, bir süre siyasi casusluk maksadıyla Başbakan'ı dinledikleri, ülkelerine ihanet ettikleri açık seçik anlaşılmaktadır."

"Böcek"teki ilk iddianame

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bir kısmı son iddianamede de "şüpheli" olarak gösterilen 13 kişi hakkında, Erdoğan'ın çalışma ofislerine dinleme cihazı konulmasına ilişkin, "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal casusluk amacıyla temin etme", "haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek", "kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kaydetmek" suçlarından dava açmıştı. 

İddianamede, şüphelilerin bu suçu örgütlü gerçekleştirdikleri belirtilmiş, bu eylemleri "hangi örgüt adına yaptıkları"nın tespit edilemediği bildirilmiş ve "suç örgütü"ne ilişkin soruşturmanın ayrılarak, sürdürüldüğü aktarılmıştı.

Dava, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmüş, yargılama sonucunda sanıklardan Sedat Zavar ve İlker Usta, "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek"ten altışar yıl, "haberleşmenin gizliliğini ihlal"den de bir yıl altışar ay olmak üzere yedi yıl altışar ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Mahkeme, 8 sanığın beraatine, yakalanamayan 3'ünün de dosyalarının ayrılmasına karar vermişti.
AA