Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Beştepe Kültür ve Kongre Merkezinde düzenlenen 18. Türk Tarih Kongresi'nde yaptığı konuşmasına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın selamlarını ve teşekkürlerini katılımcılara ileterek başladı.

Türk Tarih Kurumu ve Türk Tarih Kongresi'nin her şeyden önce bir ihtiyacın ürünü olduğunu ifade eden Oktay, bu kurumun Türk tarihine yönelik asılsız iddiaların arttığı bir dönemde Gazi Mustafa Kemal'in emriyle kurulduğunu anımsattı.

Oktay, Gazi'nin muradının Batılı ülkelerin ders kitaplarında Türkler hakkında bilgiden ziyade saplantıları yansıtan iddialar ve önyargılarla mücadele etmek ve ayrıca oryantalistlerin Türk milletini tarihin seyrinde yok sayan tutumlarına karşı gerçeklerin ortaya konulmasını sağlamak olduğunu söyledi.

"Türkiye'nin tezlerini çürüteceklerini zannediyorlar"

İlki 1932 yılında toplanan Türk Tarih Kongresi'nin aradan geçen sürede, kadim tarihin iftiralara karşı savunulması ile özgün ve nitelikli eserlerle zenginleştirilmesinde önemli bir rol üstlendiğini anlatan Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Tarihimize yönelik bühtanların yoğunlaştığı bir dönemin meyvesi olan bu kurum, ideolojik tahakkümden azade olduğu dönemlerde, gerçekten nitelikli çalışmalara imza atmıştır. Özellikle 2002 itibarıyla girdiğimiz yeni dönemde kurum, hiçbir kısıtlama ve dayatma olmadan, asıl vazifesini ifa etmeye başlamıştır. Türk Tarih Kurumu, özellikle bilimsel kaygılardan ziyade tamamen siyasi saiklerle gündemde tutulan 1915 olaylarına ait yalanlara karşı çetin bir mücadele yürütmüştür. Kurumumuz tarafından yayımlanan kitap ve araştırmalar, hem bu tezlerin akademik olarak çürütülmesine hem de hakikatin üzerindeki sis perdesinin aralanmasına vesile olmuştur. 

Son yıllarda uluslararası alanda yaşadığımız hadiseler, iftira sahiplerinin de bu gerçeğin farkında olduklarını gösteriyor. Nitekim tezlerinin altını dolduramayacaklarını gayet iyi bildikleri için 1915 dönemine ait tartışmaları bilim adamlarına ve tarihçilere bırakmaktan ısrarla kaçıyorlar. Siyasetçiler ve parlamentolar aracılığıyla Türkiye'nin tezlerini çürüteceklerini zannediyorlar. Çoğu zaman baskı ve şantajla elde ettikleri parlamento kararlarıyla tartışmayı çözebileceklerini düşünüyorlar. Bu baskıyı öyle abarttılar ki artık konuyu 'fikir terörü' boyuna vardırdılar. Parlamentolardan tek taraflı karar çıkarmakla yetinmiyorlar, kendi tezleri dışında farklı tezlerin gündeme getirilmesini dahi yasaklatıyorlar. Biz asla böyle bir yola başvurmadık, başvurulmasını da tasvip etmedik."

Oktay, tarihi meselelerde farklı görüşlerin serdedilmesini yasaklatmanın ancak faşist bir zihniyetin yansıması olabileceğini söyledi.

"Yasakların arkasına saklananlar, fikirlerine güvenmeyen korkaklardır." ifadesini kullanan Oktay, "Ermeni diasporasına boyun eğerek Türk tezlerini yasaklayan parlamentoların kararlarına saygı duymuyoruz. Gücünü halkından alan ve milli iradenin temsilcisi olan bir kurumun, azgın bir azınlığın şantajları karşısında pes etmesi asla kabul edilemez." şeklinde konuştu.

Oktay, yıllardır gündemde tutulan ve Türkiye'yi sıkıştırmanın aracı olarak kullanılan bu meselede daima bir adım önde olduklarını, konunun tartışılmasından, Türkiye'nin tezlerine aykırı fikirlerin serbestçe dile getirilmesinden asla rahatsızlık duymadıklarını dile getirdi.

"Acılarımızı yarıştırmayalım diyoruz"

Türkiye'de bu meselede her türlü yayına ulaşmanın mümkün olduğuna dikkati çeken Oktay, şunları söyledi:

"Bize göre geçmişte yaşanan hemen her hadisede olduğu gibi 1915 olayları konusunda da farklı görüşlerin olması gayet doğaldır. Ne kadar aykırı olursa olsun, hakaret ve bühtan içermediği sürece, her fikrin gündeme getirilmesi gerekir. Sayın Cumhurbaşkanımızın sürekli ifade ettiği gibi hakikatin kıvılcımı, fikirlerin yasaklanmasından değil, müsademe-i efkardan yani fikirlerin çarpışmasından doğar. Bu anlayışla yıllardır muhataplarımıza çağrıda bulunuyoruz. Gelin bu tartışmayı siyasetin meselesi olmaktan çıkarıp, tarihçilerin konusu haline getirelim diyoruz. Gelin, karşılıklı olarak o döneme ait arşivlerimizi bilim adamlarına, araştırmacılara, akademisyenlere açalım diyoruz. Gelin, acılarımızı yarıştırmayalım diyoruz. Tüm bu açık yürekliliğimize rağmen maalesef bugüne kadar yaptığımız samimi çağrılara muhataplarımızdan müspet cevap alamadık. İddialarını ispatlamak için arşivlerimizin kapılarını sonuna kadar açtığımız halde bu cesareti gösterebileni henüz görmedik. Öte yandan 1915 olayları üzerinden tarihimize kara çalmak isteyenler, onca çabalarına rağmen, ülkemize husumeti tescilli devletler dışında hedeflerine ulaşamamışlardır. Bilhassa 2015 yılı öncesinde yoğunlaşan iftira kampanyaları, ülkemizin duruşu, Türk Tarih Kurumu gibi resmi kurumlarımızın çabaları, diplomatlarımızın gayretleri neticesinde boşa çıkmıştır." 

Oktay, bundan sonra da tarihi hadiseleri siyasi istismar aracı haline getiren çevrelere karşı bilimi ve tarafsızlığı savunmayı sürdüreceklerini, başta Ermeni vatandaşları olmak üzere Birinci Dünya Savaşı'nın zor şartlarında çekilen hiçbir acıya bigane kalmadan, yaraları kanatmanın değil iyileştirmenin mücadelesini vereceklerini ifade etti.

"Tarihimizden sadece ibret değil aynı zamanda kuvvet alırız"

Mazisiyle bağını doğru kuramayan milletlerin asimile olmasının mukadder olduğunu anlatan Oktay, "Tarih bir milletin sadece hafızası değildir. Tarih aynı zamanda bir milletin geleceğine ışık tutan, ilham veren, yol gösteren kayıtlardır. Biz, tarihimizden sadece ibret almayız, aynı zamanda kuvvet alırız, ilham alırız, ders alırız. Bu açıdan tarih bir gelecek idrakidir. Bu gerçeği merhum Yahya Kemal 'Kökü mazide olan ati' diye tarif ediyor. Hazreti Mevlana'nın pergel metaforunda ise pergelin sabit ayağı mazimiz, hareketli ayağı ise istikbalimizdir." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, Türk milletinin son bir asırdır, kökleriyle bağının kopartılması noktasında çok yönlü bir saldırıyla karşı karşıya kaldığını, bu saldırıların kimi zaman tarihi şahsiyetleri hedef aldığını aktardı.

"Kazandığımız şanlı zaferler yıllarca görmezden gelinmiştir"

Altı asır boyunca cihana adalet ve huzur dağıtan bir devletin yöneticilerine ahlak, edep ve insafla asla bağdaşmayan hakaretler edildiğini söyleyen Oktay, şunları kaydetti:

"Gezi olayları sırasında kimi kendini bilmezlerin 'Zulüm 1453'te başladı' diyecek kadar ileri gitmesi bundandır. Bu saldırılar kimi zaman tarihte yaşanmış olayların tahrifatıyla olmuştur. Kut'ül Amare zaferinde olduğu gibi dünyanın en güçlü ordularına karşı kazandığımız şanlı zaferler yıllarca görmezden gelinmiştir. Bu saldırılar kimi zaman milleti kendi tarihinden, kendi şanlı geçmişinden utandırmayı hedefleyen bir iftira kampanyasıyla gerçekleşmiştir. 2 bin 200 yılı aşan devlet geleneğimizin önemli bir kısmı tamamen ideolojik sebeplerle yok sayılmış, hatta aşağılanmıştır. Bilinçli ve kasıtlı bir şekilde Türk milleti adeta 'tarihsizleştirilmek', istikbali elinden alınmak istenmiştir. 'Yalnız Türkleri değil onların tarihini de yenmek lazım' anlayışıyla hareket eden bir grup jakoben, mazisi bir birinden şanlı zaferlerle dolu bu milleti tarihinden koparmak, hatta tarihinden utanır hale getirmek için her türlü çabayı harcamışlardır. Milletimizin tarihini, değerlerini ve karakterini şekillendiren hadiselere yönelik hasmane tutum, maalesef siyasetten kültüre, eğitimden sanata kadar çok farklı alanlarda da kendini göstermiştir." 

Oktay, millete "sanat" diye yıllarca belli bir sanat anlayışının dikte edildiğini, bunun dışında asırlardır bu topraklara ait olan, Türk milletine has birçok sanat dalına ise hak ettiği değerin verilmediğini belirtti.

Elitlerin diktalarına boyun eğmeyen sanatçıların, tarihçilerin, ilim, irfan ve bilim insanlarının şahsiyet cellatlığından nasibini aldığını ifade eden Oktay, tek parti döneminde hazırlanan raporlarda ecdadın bıraktığı mirasın, bir "gerilik numunesi" olarak kabul edildiğini ve kati bir tasfiyeye tabi tutulması gerektiğinin vurgulandığını söyledi.

Oktay, oysa aynı dönemde, geçmişi sömürgecilikle, Afrika'dan Latin Amerika'ya katliamlarla, soykırımlarla dolu ülkelerin toptan 'reddi miras' yapmak yerine bu mirasın olumsuzluklarını ayıklayarak gelecek nesillere aktardıklarını ifade etti.

"Neşet Ertaş'ın garipliğinden de besleniyoruz"

"Bizim ne 'reddi miras' yapmaya ne de kadim tarihimize 'revizyonist' bir bakış açısıyla yaklaşmaya ihtiyacımız yoktur. 2 bin 200 yıllık geçmişiyle, zaferleri ve yenilgileriyle Türk tarihi bir bütündür. Göktürkler de bizimdir, Karahanlılar da bizimdir, Selçuklu da Osmanlı da Cumhuriyet de bizimdir." ifadesini kullanan Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Orhun Abideleri de bizimdir, Nizamiye Medreseleri de bizimdir, coğrafyamızın dört bir yanını nakış nakış dokuyan camiler, türbeler, kervansaraylar, köprüler de bizimdir. Buhara bizimdir, Akmescit bizimdir, Bakü bizimdir, Konya, İstanbul, Bursa, Diyarbakır, Ankara da bizimdir. Kutadgu Bilig ne kadar bizimse, Mesnevi de, Safahat da bizimdir. Uluğ Bey nasıl bizim büyük değerimizse, Piri Reis de, İbni Sina da, Biruni de bizim bir değerimizdir. 'Yaratılanı severim yaradandan ötürü.' diyen Yunus Emre'yi nasıl baş tacı ediyorsak, 'İnsan en büyük kalemin çizdiği nakıştır.' diyen Ahmed-i Hani'yi de baş tacı ediyoruz. Hacı Bayram-ı Veli'nin hikmet pınarından beslendiğimiz kadar, Pir Sultan'ın aşkından, Aşık Veysel'in sevdasından, 6 yıl önce ebediyete uğurladığımız merhum Neşet Ertaş'ın garipliğinden de besleniyoruz. Üstat Necip Fazıl'ın şiirlerinden nasıl cesaret alıyorsak, diğer şairlerimizin şiirlerinden de aynı şekilde ilham alıyoruz. Sultan Alparslan'a hürmet ettiğimiz kadar Oğuz Kaan'a, Fatih'e, Yavuz'a, Kanuni'ye, Sultan İkinci Abdülhamit'e ve elbette Gazi Mustafa Kemal'e de saygı duyuyoruz. Bu ülkenin değerlerinin tamamına sahip çıkmayı bir borç biliyoruz."

Oktay, tarihin sadece tarih kitaplarından öğrenilmediğini, tarih bilincinin yalnızca okuyarak, dinleyerek de edinilmediğini dile getirdi.

"Kendimizi özgün projelerimizle anlatmaya başladık"

Sinema, dizi, tiyatro, çizgi film, bilgisayar oyunu gibi pek çok aracın bilhassa çocuklara tarihi öğretme ve tarih şuuru kazandırma noktasında önemli rol oynadığını anlatan Oktay, şunları kaydetti:

"Elbette bu rol müspet olduğu gibi menfi de olabiliyor. Bugün tarihimizi objektif biçimde anlatan bir sinema filmi milyonlarca insana ulaşabiliyor. Bugün iyi hazırlanmış bir dizi, vatandaşlarımızın tarihi hadiselere bakış açısını kökten değiştirebiliyor. Onlarca kitabın veremediğini, bazen bir fotoğraf karesi, bazen bir film sahnesi, bazen bir belgesel rahatlıkla verebiliyor. Son yıllarda televizyon ekranlarında şahit olduğumuz kimi eserler bunun en açık ispatıdır. Sözüm ona Kanuni Sultan Süleyman’ı anlatan bir dizi, senaryosuyla ecdadımızı tahkir ederken, kuruluş dönemini anlatan bir başka dizi milyonların tarih şuuru kazanmasına katkı sunabiliyor." 

Bu tür yapımların milletin yoğun teveccühüne de mazhar olduğunu dile getiren Oktay, "Türk dizilerine başta kardeş coğrafyamızdan olmak üzere dünyanın farklı köşelerinde giderek artan ilgiyi hesaba kattığımızda, 'Diriliş Ertuğrul' gibi, 'Payitaht' gibi güzel projelere daha çok ihtiyacımız olduğu açıktır." dedi. 

Oktay, Batılı ülkelerin yıllarca bu tür eserlerle kedi tezlerini ve bakış açılarını dünyaya anlattığını söyleyerek, "Biraz geç kalmış olsak da Türkiye olarak biz de son zamanlarda bu yönde başarılı çalışmalara imza attık. Türkiye'yi, Türk kültürünü, ülkemizin gerçekten neyi temsil ettiğini, kendi özgün projelerimizle anlatmaya başladık. Bu konuda da tarihçilerimize görevler düştüğüne inanıyorum." sözlerine yer verdi. 

Oktay, kahramanları ve kahramanlıkları tarihin tozlu raflarına terk etmemek gerektiğini belirterek, "Akademik eserler yanında görsel sanatların imkanlarından da faydalanarak tarihimizi insanlarımıza, kardeşlerimize ve tüm dünyaya anlatmanın mücadelesini vermeliyiz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sizleri desteklemeye devam edeceğimizin bilinmesini istiyorum. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, kongrenin düzenlemesinde emeği geçenleri bir kez daha gönülden tebrik ediyorum." değerlendirmesinde bulundu.