Suriye'de patlak veren mülteci krizi sonrası AB'yle, 24 Kasım'da Rus uçağının düşürülmesi sonucu Rusya'yla ve Suriye'de Türkiye'ye karşı PYD'yi bir ittifak gören ABD'yle ilişkiler bozulmuştu.

En son olarak 15 Temmuz darbe girşiminden sonra ilan edilen OHAL, AB ile ilişkilerimizin bozulmasına kapı aralamış, Avrupa Parlamentosu'nun 'Türkiye ile müzakereler geçici olarak dururdurulsun' kararından sonra bu kapı iyice aralanmıştı. 

Bölgede ve Türkiye'de yaşanan olaylar,  stratejiksel değişikliğe gitmemize  neden oldu. 

Akşam Gazetesi yazarı Prof.Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, bugünkü köşesinde kaleme aldığı "Devletlerarası ilişkilerde dostluk…" başlıklı yazısında Türkiye'nin stratejik değişikliğiyle ilgili "Devletlerarası güç ilişkilerinde mümkün olduğunca her türlü ittifakın içine girerek birbirini kontrol etme dönemine girilmiştir.  Türkiye’nin yeni dönemde tüm ilişkilerini bu çerçevede anlamlandırmak gerekir. Türkiye için esas olan, büyük stratejik hedefine ulaşmasıdır" dedi. 


İşte Prof. Hacısalihoğlu'nun yazısından satır başları: 

Dost ve düşman sıfatlarının, devletlerin başat aktörler olduğu uluslararası ilişkilerdeki karşılığı simgesel düzeydedir. Güç ilişkilerinde bilhassa iddialı bir devletin diğerine özellikle dost olarak nitelemesi, sıfatlaması başkaları açısından her zaman temkini elden bırakmamayı zorunlu kılar. Unutulmamalıdır ki, güç mücadelesinde iddialı olan devletler ajandalıdır, içten pazarlıklıdır, kendine sakladıkları başkalarıyla paylaştıklarının çok üstündedir.
Bu durum dostluk ve düşmanlık kavramlarının içeriğini ve seyrini belirler. Gerçekten kiminle dostluk ve kiminle düşmanlık yapılacağı mahrem olan ajandada saklıdır. Aslında devletlerarası ilişkiler maskeli balodur. Asıl niyetler maskenin arakasın da saklıdır.

Şurası kesindir ki, ilişkilerin seyrinde çıkarların yörüngesi belirleyicidir. Ancak bu noktada da başarı; hem ilişkilerin seyrini ve değişen doğasını iyi okumaya hem de çıkarların tespitini ve maksimize edebilme kararlılığına ve gücünü ortaya koyabilme yeteneğine bağlıdır.

Devletlerin başat aktör oldukları uluslararası ilişkilerde ülkeler arasındaki münasebetleri, dost ve düşman sıfatlandırılmasından daha çok mevcut durumu tespit edebilmek adına ilişkilerin açık veya kapalı olmasına göre değerlendirmek gerekir. Örneğin ilişki açık konumundadır ancak çıkarların yoğunluğuna bağlı olarak derin veya yüzeysel değerdedir ve buna göre sıfatlandırabilir. Bazen çıkarlar öylesine baskın karakter kazanır ki, ideolojik, siyasi, rejim farklılıklarının önüne geçer. Bu noktada çıkarlarla değerler arasında kurduğunuz denge belirleyicidir. Bazen kısa dönemli çıkar kaybı uzun soluklu değer kazancıyla fazlasıyla karşılanabilir. Tersi de mümkündür. Kısacası bu durum ince ve hassas bir hesap işidir.

Diğer taraftan ilişki kapalı olabilir ama bu durum sonsuza kadar sürmeyebilir. Bunu da belirleyen değişen şartlar ve onların getirdiği yeni imkân ve çıkarlardır. Burada da dengeyi iyi kurmak gerekir. İlişki kapalıyken kayıp- kazanç hesaplamasını iyi yapmak gerekir.

Değişen şartları ıskalamak, bazen kendi lehine olan çıkarları ıskalamak anlamına gelebilir. Bu yüzden stratejik aklı sürekli devrede tutmak, asıl kendi ajandada saklı olan nihai hedefine ulaşmak ve bu konuda inanç ve kararlılığı yitirmemek gerekir.

Unutulmamalıdır ki, sabır; edilgenlik, pasiflik, teslimiyet değil, güç biriktirme sürecidir. Bu süreç te gücünüzü biriktirirken, dantel işler gibi olmalı, ilmik ilmik, özenle, alttan alta, süreç içinde, sabırla, ısrarla, dirençle, inançla yapmak gerekir. Bu yolda devletlerarası ilişkilerde zaman zaman inişler çıkışlar, ittifaklar, ayrışmalar yaşanabilir. Bu noktada esas olan temel stratejinizin sarsılmaması, güç biriktirme sürecinizin zarar görmemesidir.

Bugün gelinen noktada devletlerarası ilişkilerde yeni yol ve yöntemler öne çıkmıştır. Artık Soğuk Savaş döneminin bloklu yapısı yoktur ve o dönemin “ya o ya bu” dayatması ve zorunlu tercihi ortadan kalkmıştır. Yeni dönemde mümkün olduğunca “hem o hem bu” eğilimi esastır. Devletlerarası güç ilişkilerinde mümkün olduğunca her türlü ittifakın içine girerek birbirini kontrol etme dönemine girilmiştir. Bu nedenle kısa alan paslaşmaları öne çıkmıştır. Ayrıca cepheden çatışma yerini cephe gerisi, perde arkası hesaplaşmaya bırakmıştır. Görünürde ilişkilerin açık ve sorunsuz olarak sürdüğü birçok iki devlet arasındaki ilişkide, içten içe ve incelikli hesaplaşmanın varlığı inkâr edilemez.

Türkiye’nin yeni dönemde tüm ilişkilerini bu çerçevede anlamlandırmak gerekir. Türkiye için esas olan, büyük stratejik hedefine ulaşmasıdır.

Bu hedef; ileri teknoloji üretimini başarabilen, refah seviyesini üst lige taşımış, iç bütünleşmesini ve barışını hiçbir kuvvetin bozamayacağı güçle inşa etmiş, hak, hukuk ve adaletin ışığında tüm mazlumlara nefes olmaya devam eden, Türkiye’yi Türkiye’den yönetme iradesini kuvvetlendiren, güçlü ve müreffeh Türkiye hedefidir. Bu hedefin şaşmaması, zarara uğramaması koşuluyla Türkiye her türlü ilişki dinamiğinden ve ittifak zemininden uzak duramaz, durmamalıdır da…