Türkiye son dönemlerde terörle mücadelede kritik bir sınav veriyor. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Aralık günü düzenlenen 32. Muhtarlar Toplantısı'nda "Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başı olarak PKK’sıyla, DEAŞ’ıyla, FETÖ’süyle, DHKP-C’siyle adı, söylemi, yöntemi ne olursa olsun tüm terör örgütlerine karşı milli bir seferberlik ilan ediyorum” ifadesini kullanmıştı.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Milli seferlik' ilanıyla Anayasa'daki savaş zamanlarında ilan edilen seferberlikin aynı olmadığına dikkatleri çeken Yeni Şafak Gazetesi Kemal Öztürk, Bugün köşeinde kaleme aldığı "‘Mili seferberlik’ ne demektir?" başlıklı yazısında "Milli seferberlik, kendinden, kişisel çıkarlarından, kişisel geleceğinden vazgeçmek, vatan için safları sıklaştırmak, tüm ayrılıkları, küskünlükleri, farklılıkları, kırgınlıkları bir kenara bırakıp, vatan şemsiyesi altında toplanmaktır demektir" dedi. 
 
İşte Öztürk'ün yazısından satır başları: 


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilan ettiği Milli seferberlik, öyle Anayasa'daki savaş zamanlarında ilan edilen seferberlik değildir.

Milli seferberlik, sıkılı bir yumruk gibi milletin kenetlenme pozisyonuna geçmesidir.

Milli seferberlik, kendinden, kişisel çıkarlarından, kişisel geleceğinden vaz geçmek, vatan için safları sıklaştırmak demektir.

Milli seferberlik, tüm ayrılıkları, küskünlükleri, farklılıkları, kırgınlıkları bir kenara bırakıp, vatan şemsiyesi altında toplanmaktır.

Milli seferberlik, sokakta, iş yerinde, evde, bağda, bahçede, kalbinin 'vatan' diye atmasıdır.

Milli seferberlik, Çanakkale gibi, Kurutuluş Savaşı gibi, her şeyini vatan savunması için feda etmeye hazır hale getirmektir.

Milli seferberlik, yaptığın işin iyisi olmak, ticaretini dürüst yapmaktır.

Milli seferberlik, kazanacağın parayı değil, ülkeye kazandıracağın artı değeri düşünmektir.

Milli seferberlik, kişisel makam, mevki, koltuk, kariyer planlarını bir kenara bırakmak ve sadece ülke için çalışmaktır.

Milli seferberlik, rüşvete, iltimasa, adam kayırmacılığa, torpile geçit vermeden, vatan için en iyisini tercih etmektir.

Milli seferberlik, safları bozmak isteyen, ayrılığa düşürmek isteyen, fitne çıkaran kim varsa, onlardan uzaklaşmaktır, onları susturmaktır.

Milli seferberlik, hukuku yaşatmaktır, kurallara uymaktır, dirlik ve düzeni korumaktır.

Milli seferberlik, çocuklarını her sabah vatan aşkını öğreterek uyandırmak, ülke sevdasıyla uyutmaktır.

Milli seferberlik, bir milletin var olma, güçlü olma, bir arada olma halidir.

Milli seferberlik, zalime korku, mazluma güven vermektir.

Milli seferberlik böyle bir şeydir.
../..

Halep, Sünni-Şii meselesi midir? Nasıl okumalıyız?

Türkiye'nin Halep hassasiyetini yanlış okumayın, yanlış okuyanlara kanmayın.

Halep, bir Sünni sorunu değil, bir insani sorundur.

Halep'teki insanları kurtarma girişimi, Sünnileri kurtarmak değildir, insanları kurtarmaktır.

Evet, İran bir Şii politikası izliyor.

Evet, İran Şiiliği, Sünniliğe karşı bir silah olarak kullanıyor.

Ancak bu, Şii mezhebinin suçu değildir, Şii mezhebinin bir öğretisi de değildir.

İran, tıpkı Şah İsmail'in yaptığı gibi, Şiiliği siyasi ve jeopolitik çıkarları için araçsallaştırıyor.

Mesele mezhep meselesi, dini bir mesele değildir.

Mesele İran'ın genetiğine işlemiş olan siyasi yayılmacılık ve coğrafi işgal meselesidir.

Tıpkı Pers, Sasani ve Safavi imparatorluklarında olduğu gibi.


İran'ın tüm siyasi hamleleri ve işgal dürtüleri, Pers İmparatorluğu'ndan kalmadır, onun mirasıdır.

İran, Kasrı Şirin anlaşmasından bun yana, etki alanını zirveye çıkarmış durumda. Irak, Suriye, Lübnan, Yemen bugün İran'ın fiziki ve siyasi kontrolü altında.

Adını doğru koymak gerekirse, İran'ın işgali altındadır.

Bunu yaparken, ABD ve Rusya'nın da desteğini alıyor. Sanmayın İran tek başına tüm bunları başarmaya muktedirdir.

Bu nedenle Halep'teki dramın, katliamın tek suçlusu İran değildir. Rusya, ABD ve Çin de bu katliamın ortağıdır.

Öfkemizi ve kızgınlığımızı sadece İran'a değil, bu üç ülkeye de yönlendirmeliyiz.

Öfkemizi Şii mezhebine, hele hele Alevilere yönlendirmek en büyük hatadır.

ABD ve Rusya, İran-Türkiye geriliminden, Şii-Sünni kavgasından her zaman kazançlı çıkmıştır. İslam dünyasının bu iki ülkesi hem güç kaybedecek, hem de
onlara silah satacaklar. Plan budur.

Aman dikkat! Bu tehlikeli oyuna düşmeyin.

İran tarihinin en büyük hatasını yapıyor. En büyük katliamları gerçekleştiriyor, Türkiye'ye düşmanlık yapıyor, İslam dünyasını bölüyor ama bunun faturasını
Şiiliğe çıkarmak yanlıştır.


Türkiye içinde mezhep kavgasını çıkarmaya hevesli çok hain var. Bunları tanımanın basit yolu şudur: Kim sizi Alevilere, Şiilere ya da başka bir yapıya karşı
şiddete, nefrete yönlendiriyorsa, o iyi niyetli biri değildir.

Aman dikkat!

Halep meselesini bir mezhep sorunu üzerinden okumayalım. Bu bir insani dram meselesidir.

Türkiye için Halep bir güvenlik ve bölge sorunudur. Siyasidir, jeopolitiktir.

İran ne kadar mezhep tahriki yaparsa yapsın, biz o kadar bundan uzak durmalıyız.