Adını lise öğrencisi olduğum yıllarda duymuş ve kendisi ile tanışmak istemiştim. Küçükyalı da bulunan ‘Hüner Yayınevi’ndeki makamında ziyaret ederek tanışma fırsatı buldum. Tanıştıktan bir yıl sonra beni arayıp; “yanımda çalışmak ister misin?” sorusuna büyük bir heyecanla “evet demiştim. Çünkü Yaşar hoca Türkiye de ki İslami hareketin öncülerinden olan fikir, sanat ve düşünce insanıydı. Onunla birlikte çalışmak büyük bir onurdu benim için.
Aylık Dergi, Bu Meydan ve Hüner Dergisi Yaşar hocanın öncülüğünde hazırlanan ve özellikle üniversite gençliğinin değer verdiği dergilerdi.
“Demokrasi Risalesi, “Açıl Susam Açıl”, Mücahide Mektuplar” eserlerinden bazıları. “Demokrasi Risalesi” üç yıl hapis yatmasına sebep olan önemli bir eser. Kırkıncı baskısını birlikte hazırladığımızı, kapak kompozisyonu için nezaketen fikrimi sormasını tebessümle hatırlıyorum.
28 Şubat süreci bütün Müslümanları hedefine almış olmakla beraber, Yaşar hoca gibi donanımlı, samimi, öncü, mücadele adamlarını ilk hedef olarak belirlemişti. Akit gazetesinde özellikle Çevik Bir ve avenesine yönelik yazdığı yazılarından dolayı apar-topar içeri alındı. 
28 Şubat’ın mağrurlarından (mağdur değil)biri olan Yaşar Hocam yaklaşık on yedi yıldır Almanya’da.
Telefonla yaptığımız son görüşmemizde; bir dosya üzerinde çalıştığını en kısa zamanda Türkiye ye döneceğini ifade etti. Kendisini dört gözle ve hasretle beklediğimi benim gibi düşünenler adına da ifade etmek isterim.
Yaşar hocamın 1987 yılında kaleme aldığı, dünü ve bugünü anlatan belki de yarınları anlatacak olan uyarıcı ve önemli bir yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
MESELE NEDİR?
“Dostum, 
Selam ile, dua ile başlarım. İyi dileklerimle, sana olan özlemlerimle başlarım.
Dostum, Mesele nedir? Mesele sadece okumak ve öğrenmek midir? Mesele sadece yazmak ve konuşmak mıdır?
Mesele nedir? Mesele sadece bazı doğruların kağıttan kağıda veya dilden dile aktarılması mıdır? Yoksa asıl mesele yaşamak, yaşamaya savaşmak mıdır?
Ellerine Kur’an ve Sünnet’i alarak toplumlardaki yanlışları, cemaatlerdeki yanlışları, kişilerdeki yanlışları, faaliyetlerdeki yanlışları düzeltmek amacıyla oldukça iyi niyetlerle yola koyulanlar bir gün gelip kendilerinin de birçok yanlışa düşeceklerini hiç akıllarına getirmişler midir acaba? Hem de elde hakikatler hakikatini anlatan, Sırat-ı Müstakim’i öğreten, hayatımızın yegane rehber kitabı gibi sağlam bir kaynak olduğu halde yanlış yapmanın ne ağır bir vebal getireceğini hiç düşünmemişler midir acaba?