Avrupalı Müslüman! Terimini biraz açalım: yine üzülerek ifade etmeliyim ki; bazı gurbetçi kardeşlerimiz Alman toplumu içerisinde “asimile” olmuştur. Bu kardeşlerimiz dinin bazı emirlerini yerine getirmekte titiz davranmaz, ara sıra da olsa alkol kullanmayı modern ve medeni! Olmanın gereği gibi görür ve içer. Kızlarımız başını örtmeyi Almanlar gibi; anlamsız ve çağdışı bulur.  Almancayı Türkçeden daha iyi konuşur, Alman adet ve kültürlerini benimsemiş, yeri geldiğinde İslamiyet´e ve Türkiye´ye karşı, konuşur ve davranır. Yani, Müslümanlıktan vazgeçmeyen fakat icaplarını yerine getirmekte gevşek ve sorumsuz davranan Müslüman.  İşte Almanya´nın istediği Müslüman tipi de böyle bir şey…

 Avrupa´da Müslüman olmak  ise, Müslüman-Türk kimliği ile, inancı ve imanı ile, örf ve adetleri ile Avrupa da var olmaktır. Yani, dinine bağlı, vatanını seven, dinin hükümlerini yerine getirmeye gayret eden, cami ile cemaat ile barışık, güzel ahlak sahibi, ailesine karşı saygılı ve sevgili,  büyüğünü-küçüğünü bilen, kötü ve çirkin olan şeylerden uzak olan bilinçli Müslüman olmak demek. 
Bunları (Bilinçli Müslüman’ı) Almanya istemiyor. Çünkü bu kimseler Almanya´nın Müslümanlar üzerinde yaptığı planları her zaman bozmuşlardır.  Mesela, Almanya´ya ilk gelen gurbetçiler Cuma namazı kılmak istediklerinde ilk olarak kiliselerde kılmışlardır. Resim ve heykellerin üstlerini çarşaflarla örtüp Cuma namazlarını oralarda eda etmek zorunda kalmışlardır. İlk zamanlarda Alman makamları  buna  izin vermişlerdir;  zira kilisedeki papazlar gelen Müslümanları Hıristiyanlığa devşirme çabası ve beklentisi içinde idiler. Evdeki hesap çarşıya uymayınca  “dinini özgürce yaşayabilir” kanununa göre, Müslümanlara camiler tahsis etmek zorunda kaldılar. Böylece, Müslümanlar cemaatleşmeye başladılar. Bura da hakkını vermek gerekir; özellikle IGMG (Milli Görüş) teşkilatları Avrupa da insanlarımızı hem dini hem milli anlamda ayakta tutan, onları manevi olarak destekleyen önemli bir kurum olmuştur. Halen varlığını devam ettiren Milli Görüş Teşkilatları, önemli hizmetlerin altına imza atmaktadır.
Ardından, diğer bazı cemaatlerin ve sonrasında DİTİB cami ve teşkilatlarının çoğalması insanlarımızda bir öz güvene ve toparlanmaya vesile olmuştur. Tabi ki bu durum Almanya´nın pek hoşuna gitmemiştir. Çünkü Cemaatleşmek demek; çoğalmak demek, çoğalmak demek; güçlenmek demektir de ondan. Allah (cc) güçlerini ziyade eylesin. Amin.
Avrupa da yaşayan vatandaşlarımızın sosyal hayatında önemli bir yer tutan kitle de “ithal damat ve gelinler” dir. Yirmi-yirmi beş yaşlarına kadar Türkiye de yaşamış ve evlilik yaparak Avrupa ya gelmiş kişilerdir bunlar.
Doğrusunu isterseniz, “ithal damat ve gelinler” buralarda yaşayan vatandaşlarımızı iyice asimile olmaktan kurtaran, kimliklerini, örf-adetlerini unutmalarına  (kısmen de olsa) engel olan, Türkiye nin havasını, nefesini buralara taşıyan önemli unsurlardır. Hele bir de okumuş ve birazcık ta dini tahsil görmüşse bir “hayat suyu” dur bu insanlar. Doğrusunu isterseniz, avrupaya gel-e-meyen bir pişmansa, gelen bin pişman. Memleketimizde ki canlı hayat, muhabbet, dayanışma, komşuluk buralarda yok. Evet, düzenli, oturmuş bir hayat söz konusu ama ruhu yok. İnsanlar, yalnızlığa, içe dönük (egoizm) yaşamaya mahkum edilmiş adeta. Beş yıl içerisinde, defalarca evlerinde yalnız başına ölen ve ölümleri birkaç gün sonra duyulan insanlara şahit oldum. Bir de duymadıklarımı düşünün…
Adeta menfaate dayalı olarak kurgulanmış Avrupa hayatında aile ilişkileri de pek sağlıklı değil. Eşlerin birbirine tahammülü yok. “Paran kadar adamsın” ve “bana karışamazsın” düşüncesi ön planda. Dolayısıyla, dağılan yuvalar, perişan olan çocuklar, kahrolan aileler oldukça fazla.
İlk nesilden bir büyüğümüzün çok anlamlı bir sözüyle bitirelim. Şöyle demişti: “Hocam, Avrupa bize çok şey verdi. Ama bizden de çok şey aldı.” Demek istiyordu ki; bize para verdi, ev verdi,  araba verdi ama maneviyatımızı, geleceğimizi, ruhumuzu, örfümüzü, çocuklarımızı aldı bizden.
Sözün özü: Güzel memleketimizin kıymetini bilelim. Aman ha Avrupa da olmak, Avrupa da yaşamak gibi, sonu olmayan hayallerin peşine düşmeyelim. 
Selam ve dua ile…