Âhiret inancının insana ve topluma birçok faydası vardır. Âhiret inancı, insanı dünyada orta halli olmaya sevk eder. İnsan, bir iş yaparken bunun bir gün benden hesabı sorulur diye düşünür ve dikkatli olma ihtiyacı duyar. Eğer bir suç yapanın yanına kar kalıyorsa onu o işten kim engelleyebilir? Ölümle birlikte yok olacağını düşünen insan, ölümden daha çok korkar ve sürekli huzursuz olur. Ayrıca yakınlarında ölenler de onu derinden sarsar. Âhiret inancı sayesinde biraz rahatlarız, teselli buluruz.

Âhirete inanmanın faydalarını genel olarak üç‘e ayırabiliriz;

1. Âhirete inanmak insana sorumluluk duygusu kazandırır. Sorumluluk duygusu taşıyan bir insan söz ve davranışlarına dikkat eder.

2. Âhirete inanan kişi, Allah‘ın emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınmak suretiyle âhiret hazırlığını yapmış olur.

3. Âhiret gününe inanmak, insanı bu dünyada karşılaştığı musibet ve belalar karşısında teselli eder ve üzüntüsünü azaltır. Âhirete inanmak daima ölümü hatırlamak demektir. Ölümü hiç aklından çıkarmayan bir insan günahlardan daima kendini uzak tutmaya çalışır. Buda vicdanına yansır ve her zaman hoşgörülü bir birey olmasını sağlar.

Âhirete inanmak insan için umut ve huzur kaynağıdır. İnsanın ölümsüzlük isteğine cevap verir. Onun yok olma endişesini ortadan kaldırır, Bu dünyada sahip olduğu güzelliklerden, iyiliklerden, sevdiklerinden ayrı kalmama isteğini karşılar. İnsana yaratılışının bir amacı olduğunu öğreterek, hayatının anlamlandırır. Onun ölümü değerli ve sonsuz hayatın başlangıcı olarak görmesini sağlar.

Sonuç olarak; Âhirete inanmak dünya hayatında huzur ve saadetle yaşamanın ilk şartıdır. Âhirete inanmayan kimseler hiçbir ahlâkî kayıt tanımayan, fert ve cemiyetlerin huzur ve güvenini bozan, zavallı kimselerdir. Âhirete imanın olmadığı veya zayıf olduğu toplumlarda içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş hırsızlık, rüşvet, şiddet, taciz, tecavüz ve adam öldürme gibi akla gelebilecek her türlü kötülük, ahlaksızlık rahatça işlenebilir ve böylece toplumlar büyük zararlar görür.

Âhiret hayatının varlığı inancına sahip bir mü’min, “kim iyi bir şey yaparsa lehine kim kötü şey yaparsa aleyhine” (Câsiye, 45/15)  âyetlerinde de belirtildiği gibi, bu dünyada yaptıklarından bir gün hesaba çekileceğini, büyük-küçük her yaptığından sorgulanacağını ve sonunda ya mükâfat ya da ceza ile karşılaşacağını bilir.

İnsan hayatta karşılaştığı olumsuz hadiselere, haksızlıklara, zülüm ve adaletsizliklere, çaresiz hastalık ve sakatlıklara ancak âhiret inancı ile direnme ve sabretme gücü bulur. Âhiret inancı insanı stresten, depresyondan, bunalıma girmekten, boşluktan ve ümitsizlikten kurtarır, insanı daha çok fazilet sahibi olmaya yönlendirir, zalimlerin yaptıklarının yanlarına kâr olarak kalmayacağını hatırlatır ve insana hareket ve tasarruflarında, tam bir bilinç içerisinde olma alışkanlığı kazandırır.

Âhiret inancı olan bir insan, iyi bir Müslüman olmaya çalışır. Allah’ın emirlerini dinler, yasaklarından sakınır. Yani, iman, ibadet ve güzel ahlak   sahibi olur,  kötü alışkanlıklardan, hurafelerden ve haramlardan, günhalardan uzak durur. Kul hakkına tecavüz edemez, hısım-akraba konu-komşu ile irtibatını kesemez.  Ailesine, milletine ve bütün insanlara karşı insanî ve İslâmî vazifelerini yerine getirir. İyiliğin yayılmasına kötülüklerin   yok olmasına gayret eder. Allah ve peygamber sevgisi, hak, hukuk, adalet, barış ve kardeşliği öne çıkarır. Bütün canlı varlıklara karşı şefkatli ve merhametli olur. İyi bir insan olabilmek için doğru olanı yapar, her türlü olumsuz davranışlardan da sakınır. Allah’ın sevdiği bir kul olmaya gayret eder. Bu anlayış ve davranış içersinde olan güzel ahlaklı Müslümanlar, hem kendisine, hem ailesine, hem de topluma faydalı olur.