Peygamberimiz (s.a.s.)’e “İman ne­dir ?”diye sorulduğunda şöyle beyan etmiştir:“İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına inanmaktı. (Buhârî, İman 37) Bu sayılan iman esaslarına, imanın şartları da denir. İman, İslam binasının temelini oluşturmaktadır. İman olmadan hiçbir amel, (yapılan iyi işler) Allah katında makbul değildir. Her şeyden önce, iman tam ve sağlam, Allah ve Rasûlü’nün bildir­diği gibi olmalıdır. Çünkü inanılması gereken iman ve inanç esasla­rına tam anlamıyla inanmadıkça yapılan bütün iyi ameller boşa gider. Rabbimiz Allah şöyle beyan ediyor: “Kim kâfir olarak ölürse, artık onların bütün yapıp etmeleri (amelleri) dünyada da âhirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda sürekli kalacaklar­dır.” (Bakara, 2/2) İnkâr edip kâfir ola­rak ölenler, dünya dolusu altın (para) fidye vermiş olsa dahi hiç birinden kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır. Ve onların hiçbir yardımcıları yoktur.”(Âl-i İmran, 3/91)  Yapılan iyi amellerin boşa gitmemesi ve Cehennemde ebedî kalmamak için, imanın gitmesine sebep olan küfür ve şirkten sa­kınmak gerekmektedir.

İslam’da ilk önce iman gelir. İman, her Müslümanın öncelikle sahip olması gereken bir özelliktir. Dolayısıyla müslümanın en değerli varlığı imanıdır Çünkü insan, dünyada huzur ve saadete, ahirette ebedi mutluluğa ancak imanla kavuşabilir.  İman, itaat ister. İmanın gereği, Allah’a ve Rasûlüne itaat et­mektir.  Rabbimiz Allah bu itaati bizlere emretmektedir:

 “Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Rasûlü’ne çağırıldık­ları zaman mü’min olanların sözü: ‘İşittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte felâha kavuşanlar bunlardır. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse ve Allah’tan korkup O’ndan sakınırsa, işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır.” (Nûr, 24/51-52) “Ey İman edenler, Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin ve kendi (yaptığınız) amellerinizi geçersiz kılmayın.”(Muhammed, 47/33) Dinimizin temeli Allah’a ve Rasûlü’ne itaat esasına dayan­maktadır. Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Bürüc, 85/11)

Amel-i Sâlih (Sâlih Amel) Ne Demektir? İyi, güzel, faydalı, sevaba ve Allah’ın rızâsına sebep olacak, haram sınırına girmeksizin kişinin iman, iyi bir niyet ve ihlâs ile yapmış olduğu davranışlara amel-i sâlih denir. “Amel” iş manasına gelir. Amel terimi iyi işlerde de kullanılır, kötü işlerde de. Dinimiz insanları iyi işler yapmaya teşvik etmiş, kötü amellerden sakındırmıştır. İnsanın dünya ve âhi­retteki derecesi ameline bağlıdır (En’âm, 6/132). “Sâlih” ise, elverişli, yararlı, yarayışlı demektir. Dinin emir ve yasaklarına uygun iyi ahlâk sahibi olmak anlamına gelen amel-i sâlih; kişiye âhiret saâdetini sağlamaya, Allah’ın rızâsını kazanmaya elverişli olan, Allah katında bir değer ifade eden davranışlardır. İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran, onu çepeçevre sararak koruyan sâlih amellerdir. Bu da iman ile amelin, bir bütünün ayrıl­maz parçaları olduğunu ortaya koyar. İman olmadan güzel davra­nışların hiçbir önemi yoktur. Sâlih amel olmadan kuru imanla ye­tinmek de yeterli değildir. Bir Müslümanın imanını sâlih amellerle bütünleştirmesi, bütün dav­ranışlarını güzelleştirmesi, İslâm’a uygun hale getirmesi gerekir.

İnsanlara faydalı olan her türlü iyilik ve yardımda bulunmak, insanlarla iyi geçinmek, güzel davranmak, onlara yararlı olmak sâlih ameldir. Bir kimse Peygamber (s.a.s.)’e: ‘Müslümanların hangisi daha hayırlıdır?’ diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.): ‘Müslümanlar, dilinden ve elinden (zarar gör­meyen) selâmette kalandır.’ cevabını verdi.” (Buhârî, İman 4)