Kur’an-ı Kerimden bir ayet okunduğu zaman, bunun anlamını tefsirlerden öğrenilmelidir. Zira Arapçayı çok iyi bilen insanlar dahi bazı ayetlerin anlamını çözmekte aciz kalmaktadır. İşte bu noktada hadis-i şerifler çok önemli bir rehber olup Müslümanlara yol göstermektedir.

Hadis ilmi öğrenildiği ve tatbikata sokulduğu takdirde İslam kültürü ve medeniyeti gün yüzüne çıkar. Ne zaman ki hadisler okunup anlaşılmaz olur veya hadislerden uzak kalınır işte o zaman tehlike çanları çalıyor sirenler bağırıyor demektir.

Günümüzde bize dayatılan Batı felsefesi ile yoğrulmuş ve papaz kılıklı teologlar tarafından doldurulan ilahiyat fakülteleri toplumumuzda büyük yaralar açmışlardır. İslam’da olmayan ne kadar batıl fikir varsa yeniden alevlendirilmiştir. Özellikle hadisi şeriflere düşman bu insanlar, fitne ateşini içimize atıp zehirlerini kusmaya başlamışlardır.

Eğer hadis-i şerifleri çok okur ve onları gündelik yaşama tatbik edebilirsek hem dünyada hem de ahirette saadete ulaşabiliriz. Bu nedenle hadis kültürümüzü çoğaltmak mecburiyetindeyiz. Mümkün olduğunca çok hadis öğrenerek din düşmanlarının tuzaklarına düşmekten kurtulabiliriz.

Bediüzzaman’ın eserlerinde hadislerin yeri çoktur. En hacimli eseri olan 19. Mektup başlı başına hadislerle yoğrulmuş bir kitaptır ve tamamen Peygamber Efendimiz’in (asm) hayatını ve mucizelerini anlatmaktadır.

Zaten Risale-i Nur külliyatı bu hadislerle şekillenmiştir. Bu eserler okunduğu takdirde Kuran’ın güzel bir tefsiri olduğu belirgin bir şekilde ortaya çıkacaktır. Ayrıca en güzel açıklamaların yapıldığı hadis-i şerifler ile zengin olduğundan İslam kültürü hayatımızın içine iyice yerleşecektir.

Yok, eğer tam tersine; hadisler okunmaz dini eserlerden uzak kalınır ise işte o zaman din adına ortaya çıkıp uydurmalar ile hayatımızı karartan teologlar içimize kibrit suyu dökmeye devam edeceklerdir.

Hadis-i şeriflerde eski milletlerle ilgili kıssalara da açıklama getirilmiştir. Hz. İbrahim’in Kur’ân’da açık olarak geçmeyen meselelerini hadislerde bulabiliriz. Demek ki, Kur’ân’ın temas ettiği, insanlığa getirmek istediği, vermek istediği, hukuk olsun, ahlâk olsun, yaşayış tarzı olsun, bütün derslerin hepsini Peygamberimizin (asm) hayatında, bazen sözleriyle, bazen fiilleriyle, bazen de tahlilleriyle bulabilmek mümkündür.

Örneğin Kur’ân-ı Kerimde “Yiyin, için, israf etmeyin” buyuruluyor. Şimdi bu âyeti daha iyi anlamak için Peygamberimizin (asm) uygulamasına bakıldığında israfa gayet net bir sınırlama getirildiğini görebiliriz. Fazla yemek, fazla konuşsak, zamanı boş yere geçirsek, israf yapmış oluruz. Veya bir kibrit çöpünün gereksiz yere yakılması da israftır. İsrafın hayatın diğer alanlarında da ciddî bir mesele olduğu ders verilmiştir.

Şimdi, “vela tüsrifu” ayetinin meali “israf etmeyiniz” şeklindedir. Peki, bu emri yeterince anlayabildik mi? Elbette hayır. Lakin hadis kültürümüz gelişmiş ise bu ayet okunduğu zaman ruhumuzda bırakacağı etki elbette çok farklı olacaktır. Demek ki âyet-i kerimeyi okuduğumuz zaman bu âyetlerin hadis-i şeriflerde nasıl açıklandığına bakmamız ve bilmemiz gereklidir. Hadis kültürümüz ne kadar geniş olursa Kur’ân-ı Kerimi o nispette anlamış oluruz, vesselam…