Lozan Anlaşmasının gizli maddelerinden olan Halifelik, Büyük Millet Meclisindeki sert tartışmalardan sonra kaldırılmamış Meclis uhdesine alınmıştı. Fakat CHP yönetimi bu emrivaki sonrasında gerekli işlemleri yapmamış Halifelik makamını fiilen ortadan kaldırmıştı.

Halifeliğin Meclis uhdesine alınması sonrasında İngiliz Avam Kamarası Lozan Anlaşmasını onaylamıştı. Bu sayede sömürge ülkelerindeki Müslümanları kontrol altına almak isteyen Birleşik Krallık yani İngiltere derin bir nefes almıştı.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında verilen ağır kayıplar; üzerinde güneş batmayan Birleşik Krallığın gücünü yitirmesine yol açmıştır. Hindistan başta olmak üzere birçok ülkenin bağımsızlığını kabul etmek zorunda kalan İngiltere’nin artık günümüzde halifelikle ilgili önemli bir derdi kalmamıştır.

Bununla birlikte İslam ülkelerinin başsız kalmasını isteyen ve birbirleri ile çatışmaya girerek güç kaybetmesini isteyen başta ABD olmak üzere Hıristiyan ve Yahudiler, Halifeliğin ihya edilmesini istememektedirler. Tabii ki bunların keyfi için bu çok önemli müessesenin ortadan kaldırılmasına göz yummak gerekmiyor. Bilakis 500 yıl İslam’a bayraktarlık yaptığı gibi Müslümanların tek çatı altında toplanmasına muvaffak olmuş Osmanlı Devletinin Halifelik kurumunu yeniden tesis etmek gerekiyor.

Bu noktada bazı kişiler Haçlı saldırısına uğrayacağımızı ve ülkemizi perişan edeceklerini söyleyerek gözümüzü korkutmaktadır. Fakat bunun tehditten öte hiçbir anlam taşımadığını Ayasofya örneğinden biliyoruz.

Ayasofya açılırsa şöyle olur böyle olur diyerek gazetelerdeki yazılarımdan dolayı bana hücum edenler vardı. Ne oldu? Putin bile pişkinliğe vurup "ne güzel, Ruslar artık bilet parası vermeden Ayasofya’ya girebilecek" diyerek hiçbir şey yapamayacaklarını bizzat gösterdiler. Demek ki yurt dışından gelen bu ve benzeri tehditleri ciddiye almamak gerekiyor.

Fakat ülkemizdeki İslam düşmanları gerçekten tehdittir. Bunlar gerçek Müslüman olmadıkları gibi Türk gibi görünmeye çalışan azınlık guruplara mensup Sabetaycı ve Pakrudini denilen Yahudi ve Ermeni dönmeleridir. Tek parti yönetiminin bütün imkânlarından yararlanıp devlet bürokrasinde önemli makamları işgal eden bu topluluklar asla halifeliğin ihya edilmesini istemezler. İşte asıl bunların sesini kesmek öncelikli bir konudur.

Müslümanların başsız kalmasından dolayı en basit konularda dahi karar alamamaları İslam düşmanlarını sevindirmekle kalmayıp sömürü çarklarının daha güçlü bir şekilde çevrilmesine yol açmaktadırlar. Hitler ve Mussolini ırkçılığından başka Şia’nın kabileci anlayışını tekrar hortlatmak isteyen başka bir kitlenin de Halifeliğin ihya edilmesinden nefret ettiğini bilmemiz gerekiyor.

Nasıl ki Erdoğan Ayasofya’yı açarak 2 milyara yakın Müslümanın gönlünde taht kurdu benzer şekilde halifeliği ihya ederek İslam’a olan hizmet çıtasını bir basamak daha yükseltmelidir. Nasılsa Hilafet Meclis uhdesine alınmıştı. Şimdi yeniden ihya edilirse buna kimse karşı çıkamaz. Büyük Millet Meclisinin kararlarına saygı duymayı yerli ve yabancı bütün İslam düşmanlarına öğretmek zorundayız. Evet, bunların bir kısmı belki kahrından öleceklerdir. Beter olsunlar. Bu yüzden onlara acımamak gerekir.

Halifeliğin ihya edilmesi, yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi birkaç bürokratik işlemi gerektiren basit kararlarla alınabilir. Çünkü öyle sanıldığı gibi tamamen kaldırılmış değildir. Konu ile ilgili metinleri dikkatle incelediğimiz takdirde bunu rahatlıkla görebiliriz.

Fakat yapılması daha güç ve zor olan asıl iş halifelik makamının işlerlik kazanmasıdır. Bunun için İslami kurallara uymayan içki içen hatta akli melekelerini kaybeden saltanat üyelerine gerek yoktur. Osmanlı Devletinde kurulmuş olan Darül Hikmetil İslamiye benzeri bir kurumu hayata geçirmek gerekiyor. Bu hususla ilgili düşüncelerimi bir sonraki yazıma bırakmak istiyorum. Zira konu çok hassas ve dikkatli olmayı gerektirmektedir, vesselam…