Sadelik kavramı, “düz, basit, yalın, gösterişsiz, süssüz, karışıksız, katkısız, süsü, gösterişi olmayan, yalın, süsten, püsten arınmışlık” anlamlarına gelmektedir. Sade hayat israf etmeden, haddi aşmadan yaşamaktır. İhtiyacımız kadar yemek, ihtiyacımız kadar giyinmek ve aşırıya kaçmamaktır.

Sadelik; özentiden, gösterişten, lüks ve israftan uzak durma halidir. Sadeliğin ölçü olarak alınmadığı bir hayatta mâneviyat bozulur, duygular sahteleşir, gösteriş ön plana çıkar. Bunun sonucu olarak da, hayatın dengesi bozulur, tatminsizlik belirir ve dünyaya aşırı bağlılık, mala ve lükse düşkünlük hastalığı baş gösterir. Lüks hayatın temelinde dünyevîleşme, ölümü unutma ve israf tutkusu yatmaktadır. Nice kişilerin lüks merakı yüzünden aile hayatları son bulmuştur.

Peygamberimiz sade yaşar, sade giyinir, sade yemek yerdi. Her şeyde sadeliği severdi. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 266)  Hz. Peygamber  İslâam Devleti’nin başkanı olduğu halde, O yemesi, içmesi, giymesi ve bütün yaşayışı sade idi. O’nun hayatına lüks ve israf hiçbir zaman girememişti.

İsraf ve lüks; harcamada ölçüsüz ve gereksiz harcamadır. Cimrilik ise, çok az harcamak, pintilik yapmaktır. İkisi de dinimizce hoşgörülmemekte ve yasaklanmaktadır. Dinimiz  “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” (Buhari, İman 74) gibi hadislerle cimriliği reddedip “Vermeyi” emrederken, “Elini boynuna bağlayan kimse gibi, eli sıkı, cimri olma.” (İsrâ, 17/29) gibi âyetlerle de cimriliği yasaklamıştır.

Müslüman daima itidali tercih etmeli, bir taraftan vermesi gereken yerlere verirken, bir taraftan da tutumlu olmalı, tasarrufa önem vermelidir. ısraftan sakınıp infak etmeli, cimrilikten sakınıp tasarrufa yönelmelidir.

Çünkü lüks yaşamak israfdır. İslâm, insanoğlunun yeme, içme ve harcama konusunda dengeli davranmasını istemiştir. Özel durumlarda sadelik; konuşmada, giyim-kuşamda, bakım ve süslenmede, sofra ve ikramlarda, evlilik törenlerinde, ev eşyalarında, ev ve gayrimenkul alımında, araç alımında, vs.

Düğünlerin gösterişten uzak, sade, samimi ve mutedil bir şekilde yapılması Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetidir. Zira mü’minler için hayatın en önemli ölçülerinden biri aşırılıktan sakınmaktır. Kullukta, sevinçte, öfkede, üzüntüde, eğlencede daima dengeli olmaktır. Düğün yemekleri, israf sofralarına, riya, gösteriş ve şatafata dönüşmemelidir.

Hz. Peygamber, lüksten, israftan kaçındı, mala, makma ve mevkiye tenezzül etmedi ve sade bir hayat yaşadı. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: “Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir.” (Tirmizî, Zühd 43) Dünya malına, servet ve zenginliğe, mevki ve makama aşırı düşkünlük dinimizde hoş karşılanmayan kötü huylardandır. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Sizden hanginiz canı ve malı emniyet içinde, vücudu sıhhat ve afiyette, günlük azığı da yanında olduğu halde sabahlarsa, sanki bütün dünya kendisine verilmiş gibidir.” (Tirmizî, Zühd 34)

İnsanın gerçek ihtiyaçlarını tespit ederek o minvalde bir hayat düzeni kurması, İslam dininin de emrettiği, hatta ısrarla altını çizdiği bir husustur.

Hz Peygamber, israftan uzak sade bir hayat yaşardı. Bu açıdan aile huzurunu ve mutluluğunu sağlayan en önemli faktörlerden biri de israftan uzak sade bir yaşam biçimini tercih etmektir. Sadelik, Hz. Peygamber’in hem yaşadığı hem de yaşatmaya çalıştığı, bir güzel haslettir. Sadelik, Allah’a kul olduğunun bilincinde yaşayan bir Müslümana çok yakışan bir durumdur. Hz Peygamber (s.a.s.)’i örnek alan her Müslüman, sade bir hayat yaşamalı, lüks ve israftan sakınmalı, elindeki nimetlere şükretmeli ve onlarla fakirleri gözetmelidir. Ne mutlu Hz. Peygamber’in yaşadığı ve tavsiye ettiği gibi sade bir hayat yaşayanlara!