ABD’nin nasıl kalleş ve haydut bir ülke olduğunu Ekim ayı başındaki yıldönümlerinde yazmış olduğum makalelerimde ifade etmeye çalışıyorum. Ayrıca kamuoyunda pek bahsedilmeyen bazı acı olaylar hakkında “Bahriyede 15 Yıl isimli” kitabımda geniş malumat vardır.

2 Ekim 1992 tarihinde yaşanan ve Muavenet Muhribimizin kalleş bir şekilde vurulması olayı benim gibi bahriyeli bir subay için çok acıdır. ABD hakkındaki olumsuz düşüncelerimin pekişmesinde önemli bir rolü olmuştur. Çünkü bu tarihte Muhriplerde Atış İdare Subayı olarak görev yapıyordum ve ABD savaş gemileri ile ilgili olarak emir üstüne emir alıyordum.

Çok üst devlet makamlarından gelen emirlerde ABD savaş gemilerine karşı top namlularını çevirmek, atış kontrol radarı ile hedef belirlemek hatta gemideki ana batarya ve uçaksavar toplarına elektrik vermek bile yasaklanmıştı. Zira bir Türk gemisi de aynı TCG Muavenet gemisine saldıran ve 5 askerimizin şehit olmasına sebebiyet veren ABD savaş gemilerine benzer şekilde “öç alma” bahanesi ile saldırabilir; endişesi yaşanıyordu.

29 Yıl önce gerçekleştirilen ve kaza süsü verilerek geçiştirilen bu olaya karşı onurlu bir reaksiyon gösterilememiştir. O tarihte Başbakan olan Süleyman Demirel, “Morrison Süleyman” lakabına uygun bir şekilde dik duramamıştır. Üstelik haydut bir devlet olan ABD’nin kaza süsü verilen bu olaydan sonra yaptığı çirkin tehditlere boyun eğerek Türk milletinin saygınlığına ve itibarına leke sürmüştür. 28 Şubat 1997 askeri darbe teşebbüsünde Cumhurbaşkanı olarak görev yapan ve darbeci generallerle işbirliği yapan Demirel’in; haydut ABD’den ne derece korktuğu bu makale sayesinde daha iyi anlaşılacaktır. Şimdi kalkıp bazı dar görüşlüler “Ne yani savaş ilan mı edecektik?” diye bir soru sorabilirler.

Bu ahmak ve Batılılara karşı onursuz bir şekilde boyun eğen zavallılara cevap vermek dahi doğru değildir. Fakat dik durmanın ne olduğunu ve çirkin tecavüzler sonunda nasıl cevap verilmesi gerektiğini Erdoğan gibi devlet büyüklerini örnek göstermek istiyorum. Burada “savaş ilan etmekten” daha önemli işler vardır. Onurlu bir devlet olduğumuzu ve bunu korumak için gerekirse milyarlarca dolar zararı karşılayabilecek azim ve kararlılığın gösterilmesi lazımdır.

Aksi takdirde haydutların yaptığı cinayetler durmak ve tükenmek bilmez. Devamlı surette izzet ve onuru ayaklar altına alınan bir devlet olup çıkarsınız. Bu arada Deniz Harp Okulunda meslek dersi öğretmenliğimizi yapan Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör’ü ve bütün şehitlerimizi saygı ile anmak istiyorum. Kudret Yarbayım ile Sovyetler Birliği dağılmadan önce kısa da olsa birlikte görev yapmıştım.

Kendisi bu feci olaydan iki yıl önce Moskova Deniz Ateşesi görevini yürütüyordu. Benim görev yaptığım TCG Gayret gemisi ise (Şu anda İzmit’te müze olarak hala ziyaretçilerini beklemektedir) Sovyetlerin Sivastopol deniz üssünü ziyarete gitmişti. Türk askerleri limana yanaştıktan sonra Sivastopol Diarama Meydanında bir askeri tören geçişi yapacaktı.

Tören kıtası komutanı olarak TCG Yavuz gemisi askerleri ile birlikte hazırlıklar yapmıştım. Bu konuda Kudret Güngör Yarbay gemiye gelmiş tören ile ilgili olarak Rus askerleri ile birlikte yapacağımız merasimler hakkında bilgi vermişti.

Oldukça coşkulu ve güzel bir merasim yapıldı. Vatanı için ölmüş askerler için yapılmış “Meçhul Asker Anıtında” ve çeşitli yerlerde askerlerimle birlikte tören geçişi yaptık. Bütün bu merasimler ile ilgili koordinatörlük görevi Yarbay Kudret Güngör tarafından gerçekleştirilmişti.