Boğaziçi Üniversitesi memurları ve öğretim üyeleri, Güney Kampüs’te bir araya gelerek rektörlük binasına arkalarını dönme eylemlerine devam ettiler.

Devlet memurları kanununa aykırı olarak hareket eden bu grup ellerinde yeni seçilen rektör için düzenlenen “Melih Bulu istifa!” sloganları atarak Rektörlük binası önüne yürümekten de çekinmediler.

Cumhurbaşkanının mevcut yasalara göre diğer üniversitelere atadığı rektörler gibi yaptığı kurallara uygun işlemi protesto eden bu insanlar; açıkça “Gezi Olayları” gibi bir kışkırtma peşinde koşuyorlar. Bu anarşist devlet memurları, sanırım Boğaziçi Üniversitesinin hala Amerikan Robert Koleji olduğunu düşünüyor. Zira Rektör ve yöneticilerinin de daha önce defalarca olduğu gibi ya Amerikalı ya da Sabetay kökenli kişilerden olmasını istemekten çekinmiyorlar.

Bu ve benzeri durumlarda devletin yapması gereken işlemler bellidir. Kamu kurumlarında ve üniversitelerde yasadışı eylem yapan bütün memurlara kanunların öngördüğü cezalar verilmelidir. Eğer eylemlerinde ısrar ederler ise bunun sonu memurluktan ihraçtır.

Yeni Rektör Bulu’nun atanmasının ardından istifa eden Boğaziçi Üniversitesi eski rektör danışmanı Prof. Dr. Zafer Yenal gibi davranmak zorundadırlar. Çünkü ülkemizde onlarca özel ve vakıf üniversitesi vardır. Eğer kanunlara uygun olarak atanmış rektörü kabul etmiyorsan basarsın istifayı çekip gidersin.

Fakat Yenal üniversiteden istifa edip ayrıldığı halde özellikle aşırı sol gruplara mensup ve Boğaziçi Üniversitesi ile hiç alakası olmayan militanlarla birlikte hem üniversitelerimizi hem de ülkeyi karıştırmaya devam etmekten çekinmemektedir. Bu davranışı etik ve üniversite geleneklerine uygun değildir.

Nedense aynı gezi olaylarında olduğu gibi Ak Parti hükümeti bu tip kışkırtmalara çok şefkatli yaklaşıyor. Hiçbir devlet memuru ve öğretim görevlisine soruşturma açmıyor. Sadece olayları seyretmekle yetiniyor.

Bundan 24 yıl önce üniversitelerde ve kamu kurumlarında bir başka terör eylemi vardı. 28 Şubat 1997’nin soğuk ve karanlık döneminde sırf başörtüsü takıyor diye hem öğretim görevlilerini hem de öğrencileri okuldan atan bir devlet mekanizması vardı.

Faşist darbe özentisi içindeki generaller, Meclis Araştırma Komisyonlarının raporlarına göre başta bankaları hortumlamak olmak üzere sayısız hırsızlık işleri yaparak ülkemizi 450 milyar dolarlık büyük bir soyguna imza atmışlardı. İşbirlikçileri olan medya patronları, sendikalar ve bazı siyasi parti baronları ile birlikte bu haram parayı zimmetlerine geçirdiler.

Aksırıncaya tıksırıncaya kadar yedikten sonra FETÖ hakimlerinin aklamaları sayesinde bu büyük yolsuzluk kapatıldı. Bunun ceremesini ise halkımız vergi ödeyerek çekmiş oldu. Sadece Batı Çalışma Örgütü mensubu yirmi civarındaki darbeci ve yolsuzluk yapan generale müebbet hapis verildi. Bu cezalar ise anayasa ve kanunlara aykırı olarak infaz edilmedi. Bu nasıl adalet sistemi ise ben anlayamıyorum…

Bu dönemde Deniz Kuvvetlerinde görev yapıyordum. Eşimin başörtüsü nedeniyle beni ve binlerce asker arkadaşımı ordudan attılar. Kibarcasına söylemek gerekirse “res’en emekli ettiler”. Hâlbuki bizler kanunlara sıkı sıkıya bağlı ve görevlerini disiplin içinde yapan insanlardık.