Ahlaksızlık artık küreselleşti.  Üç boyutlu olarak başta Batı’yı, dolayısıyla bütün dünyayı kasıp kavurmakta. Bizler de nasibimizi fazlasıyla almaktayız. 
Üç boyutlu ahlaksızlık,
1-Zina 2-Kumar 3-Alkol üretim ve tüketimidir.
Hükümet bu üç olayda da sınıfta kaldı. Toplumumuz ahlakta büyük bir irtifa kaybetti ve halen kaybetmeye devam ediyor. İstatistikler toplumsal ahlak durumumuzu facia olarak açıklıyorlar.
Sırayla gidelim.
1-Zinanın serbest olması.  Anayasa mahkemesinin zinayı suç sayan kanunun maddesini iptal ettikten sonra hükümet,  AB müzakerelerine olumsuz yansıyacağından dolayı 2004 yılında elinde imkân varken yeni bir düzenleme yapmadı. Yani zinayı yeniden yasaklamadı.
Ayrıca Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin bir “Avrupa Konseyi Sözleşmesi”  2011 yılında “İstanbul Sözleşmesi” ismiyle imzalandı. 2012 yılında da  yürürlüğe girdi. Sözleşme “toplumsal cinsiyete dayalı” ayrımcılık ve şiddeti temel almıştır.
İstanbul Sözleşmesi 3. madde (c) şıkkında toplumsal cinsiyet şöyle tanımlanıyor: “Toplumsal cinsiyet, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır.”
Burada kadınlar ve erkekler için uygun rollerin, fıtratından kaynaklanan roller değil de sonradan kazanılan cinsiyet rolleri olduğu vurgulanıyor. Sonradan kazanılan cinsiyete “toplumsal cinsiyet” denilmektedir.
İstanbul Sözleşmesi ile toplumumuzda facia yaşanıyor. 
2011 yılında 121 olan kadın cinayet sayısı 2017 yılında 409’a yükseldi. Yani 6 yılda 4 kat arttı.
Hükümet tabandan gelen bütün itirazlara karşı üç maymunları oynuyor. Ama Mor Çatı gibi ahlaksızlığı yaymaya çalışan derneklerle çalışmalar üstüne çalışmalar yapıyor.
Zinaya giden yollardan biri de tv dizileri ve benzeri programlar. Bunlara baktığımız zaman Türkiye’nin ahlaksız dizilerde dünyada nam yaptığını görüyoruz. Hükümetin bunları belirli bir disiplin içerisine getirmek için bir takım çalışmalar yapması gerekmez mi? Ama hükümette tık yok.
Bu olayda işin acı bir yanı da, muhafazakâr dediğimiz insanların yönetiminde olduğu etkili sivil toplum örgütlerinden de bir sesin çıkmaması. Çünkü en büyük ve en etkili sivil toplum örgütlerinin çoğu iktidar tarafından hipnoz edildi.
En büyük ve en etkili dediğimiz, bu sivil toplum örgütlerinden biri de, bunları pazarlamak, ahlaksızlık ihraç edip, ülkeye döviz kazandırmak için o fuar senin, bu fuar benim diye dünyayı fellik fellik geziyor olmaları. Bunları da yayın organlarında büyük bir marifet yapıyorlarmış gibi ballandıra ballandıra, sür manşet yayınlıyorlar.
2-Kumar. Biliyorsunuz, iletişim ve teknolojide devasa gelişmeler yaşıyoruz. Bizim hükümet boş durur mu? Devletin dar kalıplarında sıkışmış olan kumarı özgürlüğüne kavuşturmak ve teknolojinin nimetlerinden halkımız ve çoluk çocuğumuz faydalansın diye özelleştirdi (!). Hatta özelleştirme üzerine özelleştirme yaptı. Nihayetinde muradına erdi. Halkımıza müjdeler olsun(!). İhaleyi alan Amerikalı ve yerli ortak firma temsilcileri, yeni enstrümanlar ve teknolojiyle işi yaygınlaştıracaklarını söylediler.