Cuma hutbesinin makamı, ihtar ve ikaz yeri olmasındandır. Yoksa nazari ve siyasi veya dinin detay konularının talim edildiği bir makam, mevkii değildir. Öncelikle bu hususun dikkatlice anlaşılması gereklidir.

İhtar ve ikazda da tafsil ve izaha ihtiyaç hasıl olmaz, kısa ve öz bir şekilde okuması ve anlaşılması esastır. En etkili ve hülasa ifade ise; ayet ve hadislerin orijinal şekli ile yani Arapça zikredilmesidir.

Bu sebeple Cuma hutbelerinde ayet ve hadislerin zikredilmesi kâfi görülmektedir. Bunun dışında yapılan izahlar, açıklamalar çok da makbul değildir. Hatta bidat olarak gören insanlar dahi mevcuttur.

Bu konuda dikkatli olunması gereklidir. Zira bidatın olması, Cuma namazının sıhhatine zarar vermez, sadece sevabını azaltır. Cuma namazında hutbede lüzumsuz dünya işlerinin okunmasını bahane ederek Cuma namazı terk edilemez. Hadislerde bu konuya dikkat çekilerek Cuma namazının önemi zikredilmiştir.

Örneğin “Birtakım insanlar ya Cuma namazını terk etmeyi bırakırlar yahut da Allah onların kalplerini mühürler, artık gafillerden olurlar” ve “Her kim önemsemediği için üç Cumayı terk ederse, Allah onun kalbini mühürler” hadisleri ikaz edici birunsurdur.

Cuma hutbesinin Arapça okunmasının hikmetlerini anlamak için ilk aklımıza gelen hususlardan birkaç tanesini şu şekilde sıralayabiliriz. Elbette bunun daha birçok hikmeti vardır. Sadece bu maddeler kâfi bir izahı vermez:

Cuma hutbesi İslam âleminin bir şiarı bir sembolüdür. Ümmetin ortak bir parolası hükmündedir. Tıpkı ezan ve kamet gibi, ümmetin ve dinin dili de Arapça olunca, Arapça okunması ümmet arasında birlik için elzemdir.

Cuma hutbesi dinin zaruri ve muhkem olan meselelerinin ihtar ve ikaz edildiği bir makamdır. Yoksa nazari ve teferruatın talim ve ders verildiği bir makam değildir. Bu yüzden, Allah kelamı ile yapılan ihtar ve ikaz, Türkçe veya başka bir dilde yapılan vaazdan daha etkili ve müessirdir.

Dinin teferruat ve nazariyatını insanlar on beş yirmi dakikalık Cuma hutbesinden öğrenemez. Onların talimi ve öğrenilmesi başka vasıtalara verilmiştir. Medrese ve okullar gibi.

Allah’ın bir kelimesindeki haşmet ve müessiriyet, insanların bir kitabına bedeldir. Bu yüzden, zikir ve ihtar makamı olan hutbede; Allah ve Resulünün kelamını okumak daha manidardır.

Müslümanların, hutbede okunan ayet ve hadislerin mealini öğrenmesi zor değildir. Kısacık dünya hayatı için yüzlerce, binlerce kelime ezberleyen, öğrenen adam, ebedi hayatının lazımı olan ayet ve hadislerin mealini öğrenmemesi mazeret değildir. Bizim tembelliğimiz ve keyfimiz için ibadetin şekli değiştirilemez, manası bozulamaz. Kaldı ki, hutbe de, namaz gibi bir ibadettir, yoksa vaaz ve talim makamı değildir.

Arap dilinin farkı; çok zengin ve cami bir dil olmasıdır. Aynı zamanda beliğ ve fasih bir dildir. Dünya dilleri içinde hiçbir dil, zenginlik ve beyan keskinliğinde Arapçaya yetişemiyor. Bunu dil bilimcileri kati delilleri ile ispat ediyorlar. Mesela, Türkçede yüz bin kelime varsa, Arapçada milyonu geçiyor. Gramer açısından da Arapça çok zengin bir dildir. En önemli unsur da Kuran’ın orijinal dili olması, Allah’ın iradesi ile seçilmiş olmasıdır.