Son zamanlarda herkes başımıza fıkıh âlimi kesildi. Şu helaldir bu haramdır, diye fetva verenler çoğaldı. Hatta bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan da dini hükümler işittik. Rize’de bir programda “Ben Cumhurbaşkanı olarak sevdiklerime diyorum ki; inanın bu haramdır” diye sözler sarf etti. Maalesef konu hiç de uygun olmayan noktalara uzamıştır. Suriye meselesinden tutun da ekonomik ve sosyal bir çok problemi aşmaya çalışırken devlet adamlarının bu konuya el atması en hafif ifadesi ile israftır, zamanı boşa harcamaktır. Gören de diyecek ki; herkes Allah’a ve resulüne iman etmiş zina ve içki gibi İslam’ın reddettiği davranışlar ortadan kalkmış. Sıra bu sefer mekruh denilen sigara gibi kötü alışkanlıklara gelmiş. Yani imani esaslar hallolmuş da önceliğimiz sigara gibi konuları konuşmaya dayanmış. İşte bu kabul edilmesi mümkün olmayan yanlış davranıştan kurtulmamız gerekiyor. Peki, önüne gelen herkes dini konularda ahkam kesebilir mi? Özellikle dini alimlerin “mekruhtur” dediği bir konuda; sağlığı veya parasal meseleleri öne sürüp “haram” demek; ne derece doğrudur? İşte bu konuya İslam âlimlerinin yazmış olduğu eserlerden özellikle de Bediüzzaman’ın Sözler isimli kitabından istifade ederek cevap arayacağız… Öncelikle dini konularda hüküm vermek anlamındaki “ictihad” kavramına bir bakalım. İctihad kelimesinin sözlük anlamı, güçlüğe katlanmak ve çaba sarf etmektir. Terim anlamı ise, bir fıkıh bilgininin, şer’î bir hükmü delilinden çıkarmak için çaba sarf etmesi ve bu hususta bü tün gücünü kullanmasıdır. Burada delil, İslam hukukunun temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber Aleyhissalatü Vesselamın sünnetidir. Evet, ictihad kapısı açıktır lakin şu zamanda oraya girmeye altı engel vardır: Birincisi: Nasıl ki kışta, fırtınaların şiddetli olduğu bir vakitte, dar delikler dahi kapatılır aynen öyle de yeni kapıları açmak, hiçbir cihetle akıl karı değildir. Hem nasıl ki büyük bir selin hücumunda, tamir için duvarlarda delikler açmak boğulmaya vesiledir. Öyle de şu İslami hükümlerin ihmal edildiği bir zamanda ve ecnebi adetlerin istilası zamanında İslamiyet sarayında yeni kapılar açıp, duvarlarından saldırganların girmesine vesile olacak delikler açmak, İslâmiyet’e karşı işlenmiş bir cinayet gibidir. İkincisi: Namaz, oruç, zekat, içki içmemek ve tesettür gibi dinimizin zaruri emirleridir ki; ictihad onlara giremez. Çünkü kat’î ve muayyendirler. Hem o zaruri hükümler, kut ve gıda hükmündedirler. Şu zamanda çok fazla terke uğruyorlar. Örneğin her 10 kişiden bir tanesi namaz kılıyor. Şehirlerde kadınların üçte biri örtüsüz geziyor. İşte bütün himmet ve gayretimizi, bu emirlerin ikamesine ve ihyasına sarf etmek lâzım gelirken, İslâmiyet’in nazariyat kısmı ile ilgili olan sigara gibi konularda “haramdır” hükümleri vermek büyük bir hatadır. Üçüncüsü: Nasıl ki çarşıda, mevsimlere göre birer mal ve meta önem kazanıyor. Vakit be-vakit birer mal revaç buluyor. Öyle de şu dünya meydanında, toplum hayatında her asırda birer meta öne çıkıyor. Televizyonlarda ve medyada teşhir ediliyor, rağbetler ona çevrilip nazarlar ona teveccüh ediyor, fikirler ona bağlanıyor. Mesela, şu zamanda siyaset, ekonomi ve felsefi düşünceler öne çıkmıştır. Hâlbuki Peygamber Efendimiz (asm) sonrasındaki selef-i salihin asrında en önemli konu Yaratıcımız olan Allah’ın bizden neleri istediğini bilmekti. Allah’ın rızasını kazanmak ve ebedi saadet yeri olan Cenneti için kazanmak için neler yapılması gerektiğini düşünmekti. İşte o zamanda zihinler, kalpler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle, yerler ve gökler Rabbinin isteklerini anlamaya yönelmiş olduğundan; toplum hayatının sohbetleri, konuşma ve tartışmaları; o yönde cereyan ediyordu. Her bir şey, ona bir muallim hükmüne geçip onun yapısına ve içtihadına yol açıyordu. Fakat şu zamanda, Batı dünyasının baskısı ve tahakkümüyle, inançsız felsefenin saldırısı sonucunda fikirler dağılmıştır. Zihinler maneviyata karşı yabanileşmiştir.