Hâlbuki şeriatın nazarı ise evvela ve bizzat uhrevi saadete bakar, ikinci derecede yani âhirete vesile olmak dolayısıyla dünyanın saadetine nazar eder. Demek şu zamanın bakış açısı, şeriatın ruhundan ayrılmıştır. Öyle ise şeriat namına ictihad edemez.
Evet, “Zaruret, haramı helâl derecesine getirir.” Fakat şu kaide ise her konuda geçerli değildir. Zaruret eğer haram yoluyla olmamış ise haramı helâl etmeye sebebiyet verir. Yoksa keyfi ve kötü ahlakından dolayı gayr-ı meşru sebeplerle zaruret olmuş ise haramı helâl edemez, ruhsatlı ahkâmlara medar olamaz, özür teşkil edemez. Mesela, bir adam haram bir tarzda kendini sarhoş etse; fiilleri, ulema-i şeriatça aleyhinde caridir, mazur sayılmaz. Eşini boşasa vaki olur. Bir cinayet etse ceza görür. Fakat sû-i ihtiyarıyla olmazsa boşanma vaki olmaz, ceza da görmez.
Altıncısı: Selef-i salihînin müçtehidleri, nur ve hakikat asrına yani sahabeye yakın olduklarından safi bir nur alıp, hâlis ictihad edebilirlerdi. Şu zamanın ictihad yapanları ise o kadar perdeler arkasında ve uzak bir mesafede hakikat kitabına bakar ki en açık bir harfini de zor ile görebilirler.
Bu zamanda, yalan ve doğruluğun ortasındaki mesafe o kadar kısalmış ki âdeta omuz omuza vermişler. Sıdktan yalana geçmek pek kolay oluyor. Hatta siyaset propagandası vasıtasıyla yalancılık, doğruluğa tercih ediliyor. İşte en çirkin şey, en güzel şeylerle beraber bir dükkânda, bir fiyatla satılsa elbette pek yüksek olan ve hakikat cevherine giden sıdk ve hak pırlantası, o dükkâncının marifetine ve sözüne itimat edip körü körüne alınmaz.
İşte buraya kadar yazılanlardan da anlaşılacağı üzere herhangi bir konuda ictihad etmek yani “bu helaldir” veya “haramdır” diye hüküm vermek son derece hatalı bir davranıştır. Bugün sigara için söylenen bir söz yarın gazoz içmek için de söylenebilir. O halde haram-helal diye hüküm vermek yerine zararlarından bahsetmek çok daha uygundur.
Nahl Suresi 116. Ayette mealen; “Dillerinizin yalan vasf etmesi ile: Şu helaldir, şu haramdır, demeyin; aksi halde Allah’a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah’a yalan uyduranlar asla kurtulamazlar” buyrulmuştur.
Yine Yunus Suresi 59. Ayette mealen; “De ki: “Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” şeklinde çok dikkatli olunmayı gerektiren emirler bulunmaktadır.
Çünkü insanlar doğru dürüst dini bir eğitim almadıkları halde İslam fıkhı ile ilgili çok derin mevzularda dahi hüküm vermeye başlıyorlar. İşte sadece altı tanesini yazdığımız nedenden başka daha nice sebep; bu şekildeki davranışların hatalı ve yanlış olduğunu göstermektedir.
Lütfen yazıyı okuduktan sonra hakkımda “bu adam ne kadar sigaraya meftunmuş” diye bir şey gelmesin. Ne sigara içerim ne de ailemde görmüşlüğüm vardır. Elimden geldiğince zararlı olduğunu ifade ederek dostlarımı bu kötü alışkanlıktan kurtarmaya çalışırım.
Buradaki maksat ayetlerde de geçtiği üzere dini konularda hüküm vermekten kaçınmak gerektiğini ifade etmek içindir. Özellikle namaz gibi çok önemli bir ibadet terk edilmişken içki, zina gibi büyük günahlar pervasızca işlenirken “mekruh” hükmü verilen bir konuda yeni ictihadlara girişmenin gereksizliğini anlatmaya çalışıyorum, vesselam…