İhlasin yeri kalptir ve o, yerinin temiz olması gerekir. Kalp temizliğinin temeli ihlâsa dayanır. İhlâsı olmayanın manevi dünyası kirlidir. Kalbim temiz demekle, kalp temiz olmaz. Kalp temizliği ihlâslı olmakla, Allah’ın emir ve yasaklarına uymakla olur.  Mevlana’nın dediği gibi,  ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün. Dolayısıyla kabul olan ameller, Allah rızası için yapılan amellerdir. Rasûlullah (s.a.s.) bunu bildirmektedir: “Allah ancak kendi rızâsı gözetilerek, (ihlâs ile) hâlis bir niyetle yapılan ameli kabul eder!” (Nesâî, Cihad 24)

Müslüman; Allah’ın rızasını gözeterek hareket etmelidir. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Haberiniz olsun ki; bedenin içinde bir lokmacık et parçası vardır ki; o iyi olursa, bütün beden iyi olur (doğru şeyler yapar). Bozuk olursa, bütün beden bozuk olur (kötü şeyler yapar). İşte o (et parçası) kalptir.” (Buhârî, İman 39)“Şüphesiz ki Allah, sizin suretlerinize ve mallarınıza (elinizdeki maddî imkânlara) bakmaz; lâkin kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr 33-34)

“Biriniz Müslümanlığı iyi yaşadığı zaman, işlediği her sâlih amel, kendisine (ihlâsına/samimiyetine göre) on katından yedi yüz kata kadar katlanmış olarak yazılır. Yaptığı her kötülük de misliyle (cezâ) olmak üzere yazılır.” (Müslim, İman 205) Başkalarını iyi ve güzel ameller işlemeye dâvet etmek de, Allah ve Rasûlü’nün övdüğü bir davranıştır.

Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Hayrın işlenmesine vesîle olan kimseye o hayrı işleyenin ecri kadar sevap vardır.” (Ebû Dâvud, Edeb 115) “Doğru bir yola çağıran kimse, ona tâbi olanların ecirleri kadar kendisi de ecir alır. Bu, tâbi olanların ecrinden bir şey eksiltmez. Kötü bir yola dâvet eden kimse de, ona tâbi olanların günahı kadar kendi de günaha girer. Bu, tâbi olanların günahlarından hiçbir şey eksiltmez.” (Müslim, İlim 16, Zikir 1)

İnsan çoğu zaman niyetinin karşılığını bulur. Kalbinde beslediği düşüncesine göre muamele görür. Bunun için daima güzel düşünmeli, iyi niyet içinde olmalıdır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurur: “Allah ona ilim vermiş, mal vermemiştir. Ama iyi niyetlidir ve ‘malım olsaydı onu falan kişi gibi (hayırda) harcardım’ der. İşte bu kimse, niyetindekini yapmış gibi sevaba nâil olur (İbn Mâce, Zühd 21) Bu hadis-i şerife uygun şöyle bir hikaye anlatılmaktadır:

Eski milletlerden olan, İsrail oğullarından bir fakir adam vardı. Gönlü herkese iyilik yapma arzusuyla doluydu.  Ne yazık ki maddi durumu iyi değildi. Ne zaman bir fakire yardım etmek, bir hayırlı yere hizmette bulunmak istese, bir de bakar ki bunu yapacak maddi imkânı yok, üzülür, mahzun şekilde kalırdı.  Bir gün çevrede bazı aç kimseler gördü, onlara yardım edememenin üzüntüsü içinde yoluna devam ederken, yolun kenarındaki bir kum yığını dikkatini çekti:         

- Ah dedi, keşke şu kum yığını kadar unum olsa da şu aç insanlara versem,  karınlarını doyuracak ekmek pişirip yeseler.  Onun bu niyeti Allah yanında makbul bir dua ve niyet oldu.  Rabbimiz,  zamanın Peygamberine şöyle vahyetti:- Git o fakir, fakat iyi niyetli kuluma bildir. Aç kimselere vermeyi niyet ettiği kum yığını kadar unu onlara vermiş gibi kabul ettim, amel defterine de böyle bir hayır yapmış sevabı yazdırdım. (Ahmet Şahin, Dini Hikâyeler, s. 183)  Bu analtılanlardan da, İyi niyetin önemi anlaşılmaktadır.