Hâlbuki hadisler haktır ve aynen rivayet edildiği gibi zuhur etmiştir. Bu hali ile bir mucizedir. Lakin hepsini tek bir şahısta farz etmek insanları yanıltmaktadır. Bu durumda mehdi gibi zatları inkâr etmek değil; her hadisenin farklı yönleri ile düşünülüp ele alınması gereklidir.

5. Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselam, kendi başına geleceği bilmezdi. Sonradan olacak bazı hadiseleri Allah kendisine bildirirdi. Çünkü insanların başına gelecek kötü olaylar çoktur. Bunları olmadan önce bilmek insana çok ızdırap verir. Mesela ölüm ve ecelin vakti bilinmez. Eğer bilinseydi yaklaştığı vakitte inanılmaz derecede korkunç olurdu. İşte bu yüzden Allah, resulüne; gelecekte olan üzücü hadiseleri tamamen bildirmemişti. Çünkü o çok hassas ve eşsiz merhametli olan Resul-u Zişan (asm) ümmetine ve sahabelere karşı daima böyle kalmıştır. Eğer hadiseleri bütün yönleri ile bilseydi çok fazla incinmiş olacaktı. Bundan dolayıdır ki gelecekte olan bazı olaylar kısmen ve ana yönleri ile bildirilmiştir.

6. Şu kainatın neticesi ve en mükemmel kişisi olan Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselamın bütün özellikleri siyer ve tarih kitaplarına sığmaz. Hazreti Cebrail ve Mikail iki yaver ve muhafız suretinde Bedir savaşında yanında yer alıyor. Miraç’da rüyet-i cemalullaha mazhar oluyor. Bunları hangi kitap ve eser tamamıyla izah ve tasvir edebilir. Elbette eksik kalacaktır. Şimdi böyle bir gerçek önümüzde dururken Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselamın insanlara örnek olmak üzere çarşıda bir alışveriş esnasındaki tavrı ile karıştırmak çok hatalı olacaktır. Peygamber (asm) her konuda örnek alınması gerektiği için her halinin olağanüstü olması gerekmiyor. Bize öğretmen olması için bu tavırları göstermektedir. O halde onu sade bir insan nazarı ile düşünemeyiz.

Son olarak şu önemli ayet ve hadisi dile getirerek hadis inkarcılarını ikaz etmek gerekiyor:

Zümer Suresi 32. Ayette “Allah adına yalan söyleyen kimseden daha zalim kim vardır” geçtiği gibi sahabeler; yalandan çok korkarlardı. Şu zamandaki bedbaht bazı insanlar ile karıştırmamak gerekiyor.

Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselam buyurmuştur ki “Kim bile bile benim söylemediğim bir şeyi söylemişim gibi uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın”. İşte şimdi bu hadisi duyan hangi sahabe uydurma hadis çıkarabilir ki. Doğruluktan asla şaşmayan ve gerekirse canını ortaya koyan dünyanın en şerefli ve izzetli toplumu olan sahabelere ve onlardan ders alanlara “hadis uydurmuş” diye iftira atmak dehşetli bir zulümdür, günahtır.

Buhari ve Müslim gibi Kütübü Sitte sahipleri kabul ve tasdik ettikten sonra size sadece bunun anlamını düşünmek kalır. Zira bunlar gibi hadisleri nakleden raviler öylesine uzmanlaşmıştırlar ki sarraf gibi “ne kadar altın ne kadar bakır” diyecek kadar hadislerin cevherini tanımaktadırlar. Yüz hadis içinde bir “mevzu” görse, derhal “Bu hadis olamaz ve peygamberin sözü değildir” diyerek reddeder.

İbn-i Cezvi gibi bazı zatlar tenkitte ileri gidip sahih hadislerin bir kısmına mevzu demiş ise de her mevzu denilen şeyin manası yanlıştır, denilmez. Doğrusu şudur ki “bu söz hadis değildir” denilmek icap eder. Aksi takdirde İslam’a uygun bir şeyi reddetmek kişiyi mesul eder, vesselam…