Seyda Şeyh Abdurrahman Taği’nin önünde diz çöküp kendisine mülazemet eden Şeyh İbrahim ve Şeyh Halil, üstatlarının işareti üzerine Erzurum’un Karayazı ilçesine bağlı eski adıyla Çeçen Köyü’ne (sonradan Erenler) yerleşmiştir. 

Kısa süre içinde Şeyh İbrahim ve kardeşleri Şeyh Halil ile Şeyh Esad burada ilim ve irfan faaliyetlerine başlamışlardır.

Çokreşi isimi arapça aslında, cübbe anlamındaki  “cuh”  kelimesiyle kürtçe “siyah” anlamındaki “reş” kelimelerinin birleşiminden “Cuhreşi/n” ifadesi ortaya çıkmış o da “Siyah Cübbeli” veya “Siyah Cübbeliler” manasına gelmektedir.

İrşad amacıyla yeni yerleştikleri bölgede büyük bir yankı uyandıran bu ilim ehli aile henüz Çokreşiyi toparlama aşamasındayken ailenin büyüğünü kaybetmiş ve ailenin hem insani hem de imani sorumluluğu küçük kardeşlere kalmıştı.

Seyda Şeyh İbrahim’in henüz 33 yaşındayken vefat etmesi ve diğer ağabeyi Şeyh Halil’in de önce manevi icazet için Norşin’e gidişi ardından da Ağaçlı ve Kızılca köylerine yerleşmesi üzerine, Çokreşi Medresesi’nin ilmi sorumluluğu tamamen Şeyh Esad’ın omuzlarında kalmıştır.

Şeyh Esad’ın, ilimdeki kabiliyeti genç yaşına rağmen o dönemin bölge uleması tarafından biliniyor ve bu noktada kendisine büyük değer veriliyordu. Zira İlim ile olan yoğun iştigali henüz çok küçük sayılabilecek yaşlarda başlamıştı.

Öyleki Şeyh Esad’ın, Şeyh Fethullah Verkanisi’nin yanında üst sıralarda bir talebe olduğu zamanlarda, hocasına niyabeten ders okuttuğu öğrencilerden biri de Said-i Nursi’dir.

Medrese yıllarındaki disiplini ve ilme olan iştiyakı son derece yüksek olan Şeyh Esad sonraları Bediüzzaman Lakabını alacak olan Said-i Nursi’nin de çok sevdiği bir şahsiyetti. Hatta aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen Said Nursi’nin Şeyh Esad’a olan sevgi ve saygısı sürmüştür.

Nitekim Şeyh Fethullah’ın torunu, eski milletvekili Gıyasettin Emre, uzun yıllar sonra ziyaret ettiği Bediüzzaman’ın, ilmi disiplin ve gayreti itibariyle unutamadığı Şeyh Esad’a büyük bir muhabbet beslediğini ve örnek bir şahsiyet olarak gördüğünü birçok mecliste dile getirmiş Şeyh Esad’ın torunlarına bizzat rivayet etmiştir.

Hal böyleyken Şeyh Esad’ın yoğun ilim irfan mesaisi kendisiyle alakalı bölgede büyük bir ün getirmiş hatta bölge sınırlarını aşmış Payitahta ulaşmıştı. Henüz genç bir yaşta özellikle İslami ilimlerdeki derinliği ve haiz olduğu kabiliyet dilden dile dolaşır olmuştu.

Sultan Abdulhamid Han, 1880’lerde sarayda yaşanan ailevi fıkhi bir meseleye dair danışabileceği bir âlim sorduğunda kendisine bu hususta ismi arz edilenlerden biri de Şeyh Esad idi.

Binaenaleyh Sultan Abdulhamid tarafından bilhassa Erzurum’dan davet edilen Şeyh Esad, bir süre İstanbul’da ağırlanmıştır. Misafir olduğu süreçte kendisine arz edilen meseleyi çözmüş ve hem sultan Abdulhamid hem de Payitahttaki ulema tarafından iltifata mazhar olmuştur.

Şeyh Esad, Sultan Abdulhamid’in İstanbul’da kalması yönündeki teklifi ise kabul etmemiş bu talepten, Çokreşi’de yarım bıraktığı ilmi faaliyetlerini ve ailenin kendisine orada duyduğu ihtiyacı dile getirerek affını rica etmiştir.

Böylece Erzurum’a dönen Şeyh Esad, Çokreşi’deki (Erenler) ilim ve tedrisatına devam etmiştir. Yıllarca İslami ilimleri okutan ve yüzlerce öğrenci yetiştiren Şeyh Esad’ın yazdığı bazı eserlere dair çeşitli atıflar olmakla beraber yaşanan Osmanlı-Rus savaşlarında Çokreşiden ayrılmak durumunda kaldıklarından medresede bulunan paha biçilmez çok sayıda kitap ya yakılmış ya el konduğunda veyahut mahtut eserleri öğrencileri tarafından alınıp götürüldüğünden elimize geçen matbu veya mahtut bir eseri yoktur.