İmar Barışı ve Kamu Arazilerinin Kiralanması (1)

2019 Yılından itibaren “İmar Barışı” adı altında ruhsatsız yapılara tapu verilmesi kararı alındı. Yaklaşık olarak 9 milyon kişi buna müracaat etti. Demek ki ülkemizde her üç aileden bir tanesi kaçak ve ruhsatsız yapılarda yaşıyor veya çalışıyor. Kamu arazilerinin halka kiralanması ise uzun bir zaman önce başladı. Bu sayede atıl durumdaki arazilerden insanlar yararlanmaya başladı. Ayrıca devlete önemli b.ir gelir kalemi de sağlanmış oldu. İşte yapılan bu çalışmaları değerlendirecek olan 4 günlük yazı serimizde bunlara değineceğiz. Berlin Duvarının yıkılması ile birlikte kapitalizm ile komünizm arasında bir yüzyıldan fazla devam eden siyasi rekabetin sonu gelmiştir. En azılı komünist devlet olan Çin dahi kapitalizmin acımasız tüketim çarklarına kurban gitmiştir. Eski komünist ülkelerle birlikte gelişmeye çalışan birçok devlet, Batılıların tavsiyelerine uyarak yapılması gerektiği iddia edilen her şeyi yapmış fakat olumlu sonuç alamamışlardır. Aynı derecede istekli olmamakla birlikte bu ülkeler; bütçelerini dengelemiş, sübvansiyonlarını kısmış, yabancı sermayeye kucak açmış ve gümrük duvarlarını yıkmak zorunda kalmışlardır. Fakat bu çabalarının karşılığında büyük ölçüde düş kırıklığına uğramışlardır. Rusya’dan Venezüella’ya kadar pek çok ülkede ekonomik sıkıntılar artmış, halkın gelirleri azalmış, endişe ve kızgınlık ortaya çıkmıştır. Berlin duvarının yıkılması ile başlayan süreç adeta “açlık, kargaşa ve talan” yılları olmuştur. Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra dünyanın çoğu ülkesinin vatandaşları için önerilen yollar, tavsiye edilenin aksine istikrarsızlığa yol açmıştır. Batı ülkelerinde geçerli olan iktisadi zafer; diğer ülkelerde ekonomik ve siyasi yıkıma yol açmıştır. ABD’li ve Avrupalı liderler çare bulamadıkları bu gidişe eski sıkıcı derslerini tekrarlamaktan başka bir şey yapamamışlardır. Dedikleri en önemli hususlar: 1. Paranızı istikrara kavuşturun. 2. Protestocuları göz ardı edin. 3. Yabancı sermayenin geri dönmesini bekleyin Şeklinde olup sorunlara bunlardan başka çareler sunamamışlardır. Hâlbuki gelişmekte olan ülke ekonomilerini mercek altına aldığımızda; sırf yabancı sermaye gelmesi ve para politikaları ile bunun yeterli olmadığı görülmüştür. Elbette ulusal paraların istikrara kavuşması, serbest ticaret, şeffaf ve faizsiz bankacılık uygulamaları, kamu kuruluşlarının özelleştirilmeleri, ekonomik gelişme açısından faydalı olmuştur. Bununla birlikte defalarca tecrübe edildikleri halde geri kalmışlıktan kurtulma ve refah sağlanamamıştır. Fakat hala gelir dağılımındaki müthiş adaletsizlik devam etmektedir vesselam…