Sünnetullah'ın değişmeyeceğiyle ilgili ayetlerden hareketle, birbirinden farklı yorumlar yapılmaktadır. Bazı alimler, Sünnetullah'ın asla değişmediğini vurgulayarak, peygamberi mucizelerin tabiattaki yasalarla gerçekleştiğini savunur. Bazı alimler ise Sünnetullah'ın geçici olarak durdurulmasıyla veya sünen-i hâssa ile peygamberi mucizelerin gerçekleştiğini savunur.

Peygamberi mucizelerle ilgili bu fikir ayrılığı konusuna girmemeye çalışacağım. Fakat, Sünnetullah'ın asla değişmeyeceğini kabul eden bazı kimselere hitaben, hayatımızda yer alan Sünnetullah'ın, anlık Esma tecellileriyle farklı bir yöne evrilebileceği konusunda, bazı hakikatleri dile getireceğim. Çünkü anlık Esma tecellisiyle, Sünnetullah'ın işleyişine müdahale eden bir Yaratıcı olduğu anlayışından, bir uzaklaşma söz konusu olabiliyor.

Mülkün gerçek sahibinin, Sünnetullah ile ilgili yasalara dilediği hikmet, ilim ve  adaletle mutlak olarak hükmedip, bize nimetler verdiği, imtihan ettiği, anlık ilahi müdahalelerini hatırlattığı göz ardı edilmeye başlandı.

Bakara suresi 155. ayetin meali okunmasına rağmen; Yağmurların yağması, depremlerin olması, covid-19 hastalığı, ölümlerin olması ve yaşamdaki imtihanlar, yalnızca Sünnetullah'ın sonucu olarak görülmeye başlandı. İnsanların mevcut fiili yaşantısına göre, Sünnetullah ile ilgili yasaların ilerleyiş yönüyle ilgili, ilahi murad ve ilahi takdir ile herhangi bir düzenleme yapılabileceği konusunda bazı şüpheler oluşmaktadır.

"Dua edip, salih ameller işleyerek Sünnetullah yasaları değişmez" diye düşünülerek, Sünnetullah ile hayatımıza ilahi müdahaleler yapabilen El'Alim'e teslim olunamıyor. Sünnetullah yasalarının asla değişmediğini kabul eden kimselerin bazısında, ilahi takdirin bir nedenselikten başka bir nedenselliğe geçiş yapabileceği bilinmediğinden bir gaflet hali var. 

Bu gaflet hali yüzünden, nedenselliğin ve nedensellik ilahı olarak görülebilecek aklın, kutsanacağı bir alan açılmış oluyor.

Süregelen Sünnetullah'ın işleyişine, ilahi takdir ile içeriğini bilemediğimiz bir müdahale sayesinde; deniz, deprem, kasırga, yağmur ve yer altı suları ile helak edilen kavimlerin olduğu bir hakikattir. "Her şey Sünnetullah ile olur" diyen bazı kimseler, Nuh suresi 11-12. ayetlerin tefsirini bilmelerine rağmen, Sünnetullah'a ilahi takdir ile anlık müdahalelerin hak olduğunu unuttu. İrademizi aşan konularda, Rabbimizden dua ve salih amellerle yardım dilenmesinden vazgeçilmiş oldu.

Birilerine göre, güya ecelle ilgili kader; yalnızca dolaşım, solunum ve sinir sisteminin iflasına yazılmış. İlahi takdirden azda olsa soyutlanarak pek çok şey Sünnetullah'a bağlanıyor, görünen nedenselliğe bir güç atfediliyor.

Herhangi bir nedensellik sürecini ilim, hikmet ve adaletle yönetip, başka bir nedensellik sürecine geçmeyi dilemesi, mülkün gerçek sahibinin takdirindedir. Bu hakikat, hayatın, insanı aciz bırakan anlık ilahi takdirlerle dolu bir mucize olduğu gerçeğini değiştirmez.

Sünnetullah'ın var olduğu hakikatinden yola çıkarak, ilahi bir ilim, hikmet, plan sayesinde ilahi müdahale ile ecelin getirilebileceği unutulmaktadır. Kehf suresi 74. ayette görüldüğü üzere, mülkün gerçek sahibi, Hızır (a.s) olduğu söylenen zata özel bir vahiy göndererek, bir ilim, adalet ve hikmetle, bir çocuğun canını almayı murad ediyor.

Fakat bu konuyla ilgili ayetler okunmuş olsa da, gafil bir zihne göre, Sünnetullah'a pek çok konuda bu tür bir ilahi takdirle, ilahi planla müdahale edilme ihtimali sadece zandan ibarettir. Bu düşünceye göre, "Yaratıcı, bazı şartlar haricinde nedenselliğe dilediği gibi müdahil olmayarak, yalnızca nedenselliği yaratmaya devam etmektedir."

Eceli yaratan yine Allah'tır bu zihne göre ama, ecelin gelmesi için bile isteye yapılabilecek ilahi müdahalelerin olabildiği, El-Hakim'in, El-Vasi'nin, El-Adl'ın dilediği zaman ecel için sürece tecelli edebildiği konusu görmezden geliniyor. Bu konuda, uzaklaşmış bir Yaratıcı anlayışı oluşuyor.

Ahzab suresi 62. ayette yer alan "Allah'ın sünnetinde hiçbir değişiklik bulamazsın" ifadesinden hareketle, dua etmek ile tabiattaki yasaların değişmeyeceği düşünülebiliyor. Bu yüzden bazı konularda "Dua etmek yerine sadece gerekeni yapmalıyım" anlayışı oluşabiliyor. "Sünnetullah değişmez" diye inanıldığından Kur'an'da yer almış, manevi Sünnetullah'a ilahi bir müdahale olan nesih ayetlerinin varlığı kabul edilmiyor.

Bu sıradışı görüşlerin hepsine aynı anda sahip herhangi bir kimsenin, büyük bir tehlikeyle karşıya karşıya kalabilme ihtimaline değinmek istiyorum. Sünnetullah'ın değişmezliğinden yola çıkarak, Sünnetullah'a yapılan ilahi müdahalelerin birazından bile kendini müstağni görürse eğer, özellikle manevi Sünnetullah'a ilahi müdahale olan ilahi bir rehberden de kendini müstağni görmesi mümkün hale gelebilir.

Sünnetullah'a bazı konularda, ilahi murad ile ilahi müdahale olmadığı gibi bir düşünceyle, bozuk bir Allah tasavvuru oluşabilmektedir. Bu bozuk tasavvur ile İsra suresi 32. ayetteki, "zinaya yaklaşmayın" emri gibi tam olarak açıklanmamış ayetler, hakkıyla anlaşılamamaktadır. Çünkü ilahi takdirin ve ilahi muradın tecellisi olarak, ilahi rehberin sünnetiyle manevi Sünnetullah'a müdahale edildiği hakikati dikkate alınmıyor.

Bozuk bir Allah tasavvuruna sahip akıl yüzünden, ilahi takdirin ve muradın es geçilerek, ilahi rehberden bağımsız düşünülen manevi Sünnetullah argümanları (akıl ve kalp) ile vahyin hakkıyla anlaşılacağına inanılmış oluyor. Vahyin içerisindeki ilahi muradı, hakkıyla kavrayabilmek için ilahi bir rehberin açıklayıcı öğretilerine, teslim olmanın gerekmediğine inanılması tabii bir hale geliyor.

Velev ki "asla değişmeyen, bir maddi Sünnetullah var" inanışı doğru olsun… İlahi adalet gereği yine de herkesin imtihanı ayrı yaratılabilmektedir. Lakin "asla değişmeyen, maddi Sünnetullah var" iddiası nedeniyle, ilim seviyelerine göre kişilerin imtihanının ilahi adalet gereği ayrı ayrı yaratılabildiği es geçilebiliyor. Bu yüzden, ilmin herkese derece derece verilmesinin imtihan sırrı olduğu göz ardı edilerek, vahyin içerisindeki konularla ilgili ilahi muradı eksiksiz bir biçimde, rehber kabul edilen bir aklın, hakkıyla anlayabileceğine inanılıyor.

Çünkü nedensellik ile baş başa bırakıldığına inanan bir zihne göre, herkese eşit bir biçimde, ilim ve hikmet kaynağına hakim bir akıl verildiği kabul edilerek, Allah ile ilgili (haşa) bu tür hikmetsiz bir ilahi adalet anlayışı kabul edilmiş oluyor. Yusuf suresi 76. ayette, "Her bilenin üstünde daha iyi bir bilen vardır." hakikatine rağmen…

Zümer suresi 9. ayette, "Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?" ifadesi ilim ve hikmet konusunun, imtihanı kazanmada ne denli önemli olduğuna bir delildir. Bu gibi ayetlerin tefsiri okunsa bile teslim olmayan akla sahip kimse, kendi gibi insanca muradı olan bir Allah'ın olduğuna inanarak ayetleri yorumlamaktadır. Kur'an'ın açıklanabilmesi için gerekli olan hikmeti ve ilmi, bize ulaştırmış olan ilahi bir rehberi yok sayıp, bilginin  kaynağı olarak, insanın kendi aklını seçmesi bundandır.

İlimle vahyi öğreten Yaratıcının, maddi ve manevi Sünnetullah'tan biraz bile uzak görülmesi, bu tür bozuk bir inanışa sebep olmaktadır. Ayetlerle ilgili modernist yorumlar buradan besleniyor.

"Zinaya yaklaşmayın" ayetinin hemen arkasından zinaya yaklaşmanın nasıl olacağı belirtilmediğinden, Kur'an tefsirine hakim olsalarda bazı modernist Müslümanlar arasında ihtilaflar olmaktadır. Bu konudaki ihtilaflar nasıl çözülebilir?

İşte çözüm yolunu gösteren Nisa suresi 65. ayette şöyle buyrulmaktadır:

Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.

Kur'an tefsirine hakim modernist alimlerin, "Zinaya yaklaşmayın" ayetiyle ilgili ihtilafı gidereceğine inandıkları bazı ayetler üzerinden yaptıkları yorumlara zan diye bakıldığından, ihtilaf yine bertaraf edilemiyor.

Zan diye inanılan yorumlarıyla başkasını ikna edemeyen modernist alimler, ilgili ayetlerden anladıklarının zan değil de, hak olduğundan bizzat kendileri nasıl emin olabilecek? Emir ve yasakların içeriğiyle ilgili her türlü ihtilafı açıklayarak çözen ve vahyin içerisindeki ilahi muradı teyit eden bir sünnet geçmişte kalıp, korunmadıysa eğer, Rabbimizin adaleti, rahmeti konusunda şüpheye düşülmez mi?

Allah Teala Kur'an talebesi kuluna, madde madde her şeyi öğrencisine öğreten bir öğretmenden daha merhametli olduğuna göre, Kur'an'da madde madde açıklanmamış konuları, ilahi bir rehber olan bir muallim gönderip, iyice öğretmiş olmasına nasıl şaşılabilir? Rabbimiz, yanılabilen ilmimize ve nefsimize bağlı aklımızla, bizi baş başa bırakmayacak kadar bize yakındır.

Madem, maddi ve manevi Sünnetullah'ın işleyişine ilahi müdahale her daim haktır. O halde, Sünnetullah'ın işleyişine ilahi müdahaleler sayesinde günümüze kadar ulaşmış peygamberimizin sünneti, aramızda çıkan anlaşmazlıkları çözecek vahyi şu an için yine bize açıklar.

Müslümanlardan bazılarının Deist olmadan direkt Ateist olmasına sebep olan, "14 asırdır bu din hiç anlaşılamamış mı?" sorusunu, ancak peygamberimizin (a.s) yaşanmış ve korunmuş sahih sünneti, hakkıyla açıklayıp, cevaplayabilir.

Suat Altınbaşak