İslam tarihi boyunca çeşitli mekteplerimiz oldu. Kuran ve Sünnet üzerine kurulu nice mektepler. Her bir mektep dinimizin öğretilerini öğrenme ve yaşama noktasında bize yardımcı oldu. Asırlar geçmesine rağmen bu mektepler süre geldi. Zamanla adı ve yolları değişse de,  hepsi ‘irfan’ çatısında buluştu.   
Tasavvuf denilince aklımıza huzur, mutluluk, takva ve din geliyor. Yüz binlerce insanın hidayetine vesile olmuş bu yolun büyükleri akla geliyor. Mevlâna Celâleddîn-î Rûmî, Yunus Emre, Abdulkadir Geylani, Şah-ı Nakşibendî, İmam-ı Rabbani, Şah-ı Hazne ve son yüz yılın ‘irfan şahı’ lakabıyla meşhur üstadı Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi. 
Her birinin öğretileri aynıydı. Bidat ve hurafelerden uzak bir şekilde dinimizi yaşamak. Kuran ve Sünnet ışığında insanların hidayetine vesile olmak.  Bu mübarek üstatlarımıza çok şey borçluyuz. Bundan dolayı bu haftaki yazımı Onlara ayırmak istedim. 
Tarihe baktığımız da bu erlerin canlarıyla ve mallarıyla ‘dine’ hizmetkâr olduklarını göreceğiz. Rızkın Allahtan geleceğine iman eden bu güzel ‘kul’ların tek gayeleri, Allah’ın rızası olmuştur. Bunun için medreseler açıp talebeler yetiştirmekte, kendi öz mallarını vakfedip ihtiyacı olanlara vermişlerdir. 
Yetiştirdikleri her bir ilim talebesini farklı noktalara gönderip insanların hidayetlerine vesile olmalarını sağlamışlardır. İslam’ın şereflendiği bölgelerin çoğunda bu güzel dostların parmak izine rastlarız.  
Allah’ın bu veli kullarına korku da yoktur, kibirde. Haksızlığın ve zulmün yanında asla olmazlar. Son derece mütevazıdirler. Herkesin anlayacağı dilden konuşurlar. Büyüklerle büyük, küçüklerle küçük olmasını bilirler.  Oturuşundan kalkışına kadar her hareketleri sünnete uygundur.  
Herkesin istirahat ettiği saatlerde onlar ellerini Rablerine açıp dua ve niyazlarda bulunurlar. Ümmetin ve insanların durumlarına üzülüp, gözyaşı dökerler. Allah’tan merhamet dilerler. Böylesi güzel ahlak sahibi insanların yolu da güzeldir elbet. 
Bunlar afakî sözler değil elbet. Ben de dinimi nasıl daha iyi öğrenebilirim ve yaşayabilirim diye böylesi bir mektebe kaydoldum. Bu kayıt işlemi sözlü olarak gerçekleşiyor. O yolun üstadının elini tutup -kendisini şahit tutarak- âlemlerin rabbi olan Allah’a söz veriyoruz.
Söz verdikten sonra ödevler ve dersler başlıyor. Nedir bu ödevler dediğinizi duyar gibiyim. Her biri seni rabbine yaklaştıran kuran ve sünnete dayalı öğretiler. Benim elini tuttuğum yolun üstadı Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi hazretleri oldu. Bu Haznevi mektebinin öğretilerine kısaca değinelim.
Kalbin Allah lafzıyla hem hal olması için ödevlerden biri ‘zikir’dir. Bu zikir seni Allah’ın muhabbetine ulaştırma da ve her daim Allah’ı hatırlama da bir mihenk taşıdır. Aynı şekilde diğer bir ödevimiz ise, gece namazı. Bu ödevle de üstat, bizlere gece gündüz ayrımı olmaksızın Allah’a ibadet etme gerekliliğini öğretiyor. Sonraki ödevler ise hatme-i hacegan, rabıta ve günlük Kuranı kerim okuma. Görüldüğü üzere hepsi Kuran ve Sünnete dayalı birbirinden kıymetli ödevler. 
Allah nasip ederse önümüzdeki haftalarda tasavvuf konulu bir yazı dizisine başlarız. Şimdilik böyle kısaca bahsetmeye çalıştım. Yalnız her bir üstadın hayatı ve bu yolun ödevleri kitaplaşmayı hak edecek nitelikte. Allah bizlere O’nu da yapmayı nasip eylesin.
Allah’ın bu veli kullarının konuşulduğu her sohbet bereketleniyor. Bu mübarek zatların isimlerinde ayrı bir maneviyat ve sır mevcut. Rabbim cümlemizi bu yolun büyüklerinden ayırmasın.