İslâm’ın hükmüne göre, malın ve mülkün gerçek sahibi Allah (c.c.)’tır. “Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah’a aittir.”(Mâide, 5/17) İnsanlar, mal sahibi olduklarını zannedip kendilerini aldatıyorlar. Allah, insanların sahip olduklarını zannettikleri malları dünyada emanet olarak vermiştir. İnsan, bu emanet üzerinde ancak Allah’ın emrettiği şekilde tasarrufta bulunmakla sorumludur. Bu emanetin hesabı, günü geldiğinde sahibi tarafından sorulacaktır. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor: “O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı.” (Bakara, 2/29) “Göklerde ve yerde olan şeyleri, Allah’ın sizin istifadeniz için yarattığını, size açık ve gizli nimetlerini tamamladığını görmez misiniz?” (Lokman, 31/20) “Allah’ın size temiz ve helâl olarak verdiği rızıklardan yiyin. Kendisine iman ettiğiniz Allah’tan korkun (helâllerden kendinizi men etmeyin, yasak olanlardan da sakının.)!” (Mâide, 5/88) Yukarıdaki âyetler yeryüzünde her şeyin insanlar için yaratıldığı- nın, onların istifadesine sunulduğunun, genel manada da malın mubah olduğunun delilleridir. “Hâlbuki Allah, (hilesiz ve aldatmasız yapılan) alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır.”(Bakara, 2/275) Resulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Rızkın onda dokuzu ticarettir.” (Celâleddin es-Suyutî, el-Câmiu’sSağîr) Müslümanlar, meşru yollardan istedikleri kadar mubah mala sahip olma hakkına sahiptir. Dilediği gibi de (başkalarına zarar vermemek kaydıyla) tasarruf edebilirler. Mal sahiplerinin, başkalarının hakkını verdiği ve zekâtını da ödediği müddetçe malı dokunulmazlık kazanır. Servet, aynı zamanda bir cihad aracıdır. Allah’ın hükümlerini yeryüzünde hâkim kılmak için harcanmalıdır. “Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”(A’râf, 7/31) “Aranızda, birbirinizin malları- nı haksız yere yemeyin.”(Bakara, 2/188) “Ey iman edenler! Şarap/ içki, kumar, (tâzim edilen) dikili taşlar, şans (fal) okları (ve zarları), şeytan işi birer pisliktir. Artık bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.”(Mâide, 5/90) Dinimiz, çalışmayı ve kazanmayı insana bir hak olarak vermiş. İsraf etmeden de harcamayı tavsiye etmiştir. Faizi, kumarı, stokçuluğu, yalanı, hileyi ve fahiş fiyat uygulaması gibi, haksız kazanca yol açacak şeyleri yasaklamıştır. İslâm, sosyal adâleti sağlamak için de, zekât ve infak müesseselerini devreye sokmuş. Elde edilen kazanımlar, zekât verildiği müddetçe dokunulmaz kılınır. Zekât, fakire bir lütuf değildir. Zenginin malında bulunan fakirin hakkıdır. Zekât, aynı zamanda tasarrufların atıl kalmaması için sahibini üretime ve ticarete yönlendirir, ekonomiye kazandırır. Çünkü tasarruf olarak durduğu müddetçe üzerinden her yıl bir parça verildiği için zamanla erir. Ayrıca servetin belirli ellerde birikmesini engelleyen önemli bir kuraldır. İslâm, eğitimle de insanların vicdanlarına Allah (c.c.) korkusunu bekçi kılmış. Suç işleyenlere ağır cezalar uygulayarak mal emniyetini sağlamış. İkinci bölümde demokraside ekonomiye devam etmek umuduyla.