İstişâre, başkalarına başvurmaksûretiyle, görüş alışverişin bulunulması. Herhangi bir konuda, doğruyu bulmak veya yaklaşmak için bir başkasıyla görüşme, danışma.
Daha çok, yöneticilerin ve özellikle devlet başkanının görev alanına giren işler hakkında, ilgililere danışıp, onların eğilimlerini göz önünde bulundurmasını ifade eder.
İstişârenin amacı, en az hatâ olan ihtimali seçerek, en isabetli görüşü uygulamaktır.
İstişâre, ilk çağlardan beri, yöneten ve yönetilenin olduğu bütün topluluklarda bilinen ve farklı şekillerde uygulan bir metoddur.
Bu kavram, yalnız Müslümanlara has bir kavram değildir. Gayr-i müslimler bile istişâre etmeyi sık sık kullanırlar.
Sebe Kraliçesi Belkıs’ın, çevresinde ileri gelenlerle ve Hz. Süleyman (s.a.)’ın da yine çevresinde bir istişâre heyetinin bulunduğunu Kur’ân-ı Kerîm’den anlıyoruz. (Neml, 27/29,35,40)
Firavun’un da, Hz. Musa (a.s.) ile mücadelesinde ne yapacağını çevresindekilerle istişâre etmektedir. (Mü’min, 40/26)
Toplanıp istişâre eden cemâate de şûrâ denir. Danışma ve danışma kurulu olarak da isimlendirilir.
Klasik demokrasinin uygulandığı eski Yunan şehir devletlerindeki bu tür uygulamalar da bilinmektedir. Belli başlı ve önemli kararlar, istişâre neticesinde vatandaşların üye olduğu meclislerinde alınıyordu.
Roma Devleti’nde, toplumun meseleleri senetoda, İslâm öncesi Katolik Hiristiyanlarda ileri gelen din adamları dinî meselerini “konsil” denilen toplantılarda istişare ederek çözmeye çalışıyorlardı.
Mekke Şirk Devletinde de, müşrikler sorunlarını Dârü’n-Nedve denilen parlamentoların da istişâre ederek çözmeye çalışırlardı. Şûrâ üyeleri, kabilelerin kırk yaşını bitirmiş erkeklerinden oluşmaktaydı.
Eski Türk Devlet’lerinde de hükümdarlar/hakanlar danışmanlarıyla sorunları istişâre etmek için kurultaylar düzenlerlerdi. Kurultaylarda, siyasî ve askerî konuların yanında toplumun tüm sorunlarına çözümler aranır ve kararlar alınırdı. Selçuklular da, Osmanlılarda ve örneklerini çoğaltabileceğimiz birçok devletlerde ve toplumlarda, toplumsal ve idarî kararlar farklı isimlerle de olsa danışma meclislerinden çıkan kararlarla yönetilirdi.
İslâm âlimleri, şûranın İslâm yönetiminin en önemli prensiplerinden biri olduğunda ittifak etmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’in 42. suresinin adı Şûrâ adını taşır. Bunun da 38. ayetinde şûra kelimesi geçer.
Bu âyette, Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Onların aralarındaki işleri şûra (istişâre/danışma)iledir.” (Şûrâ, 42/38)
“(Ey Resûlüm!) İş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah’a güven. Doğrusu Allah, güvenenleri sever.” (Âl-i İmrân, 3/159)
Resulullah (s.a.s.), akıl ve zekâ olarak insanların en üstünüolduğu halde, Allah (c.c.) O’na bile istişâreyi emretmiş. İslâm düşünürleri, bu âyette çeşitli hikmetlerin olduğunu ifade ederler. Bunlar,
Resulullah’ın Müslümanlara danışarak onlara değer verdiğini ve onların imanlarını güçlendirdiğini, motive ettiğini söylemektedirler. Bir kısım düşünür, Resulullah’ın bu davranışıyla bütün Müslümanlara örnek olduğunu ileri sürmektedirler. Başka bir yorum da, dünyevî birtakım meselelerde ve problemlerin çözümünde, başkalarının fikir ve bilgi birikimlerine de ihtiyaç            duyulduğunun göstergesi olduğu yönündedir.
Bütün bunlardan anlıyoruz ki şûrâ, Müslüman toplumların vazgeçilmez bir karar alma yöntemidir. Vahyin olmadığı konulardaki sorunları, istişâre ile çözmek bir nev’i ictihad yapmaktır.
Resulullah (s.a.s.), istişâreyiMüslümanlara emretmiş ve teşvik etmiştir. Kendisi de vahyin indirilmediği durumlarda, bu kuralı uygulayarak, ashabıyla sürekli fikir alışverişinde bulunduğu bilin-
mektedir.
EbûHüreyre (r.a.)’dan şöyle dediği rivayet edilmektedir:
“Resulullah (s.a.s.)’den çok, adamlarıyla istişâre eden kimse görmedim!” (Sünen-i Tirmizî, Cihad, B.34, Hbr.1767.)
Hulefâ-yiRâşidîn, Kur’ân ve Sünnet’te hükmü bulunmayan toplumsal problemlerin çözümünde Resulullah gibi davranarak, şûrâ metoduna göre hareket etmişlerdir.
İstişâre ve şûrânın, demokrasinin kaynağı olduğunu iddia etmek doğru olmaz. İslâm ve demokraside ortak birtakım kuralların olması, istişârenin ve şûrânın demokrasiyle özdeş olduğunu anlamak ve
bunlarıaynîleştirmek yanlış olur. Bunlar, İslâm’ı saptırma ve tahrif etmek isteyen art niyetli insanlardır. 
Kısaca istişâre, Yüce Allah’ın emri, Resulullah (s.a.s.)’in Sünnetidir.