Rasûlullah (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde: “Allah’ım, huşû duymaz bir kalpten, kabul olmayan duâdan, faydası olmayan ilimden, doymak bilmeyen nefisten Sana sığınırım”6 diye duâda bulunmuştur. Nefis Allah’ın kendisine helâl kıldığı şeylerle yetinmeyip, iyi, kötü, haram, günah olan şeyleri de arzu ederek doymak bilmeyen bir arayış içindedir. Bu şekilde kişiyi günahlara götürmektedir. Dolayısıyla, kişi her aklına geleni, nefsinin her istediğini değil; helâl, câiz olanı yapmalıdır. “Hele şu günahı işleyeyim, nefsim doysun, bir daha gerek duymam” düşüncesi, şeytanî bir düşüncedir.

  Çünkü nefis doymaz, günah işledikçe, zevk aldıkça, tekrar tekrar ister. “Nefsin kötü istekleri, öyle bir canavardır ki, ona isteklerini verdikçe doyacak yerde daha da acıkır.” Çare, nefsin İslâm’a aykırı isteklerine karşı mücadele ederek onu yerine getirmemektir. Nefis insanın en büyük ve sinsi düşmanıdır. Nefis, kişiyi her türlü ahlâksızlığa ve günah olan şeylere götürerek, maddî- mânevî çok büyük zararlar vermektedir. Rabbimiz Allah (c.c.) bu gerçeği şöyle bildirmektedir: “Sana gelen her kötülük kendi nefsindendir (onun kötü arzusuna ve isteklerine uymandandır).” (Nisâ, 4/79 ) Nefsinden dolayı, basit, gereksiz şeyleri bahane eden,  kavga çıkaran ve hatta cinayet işleyen nice insan vardır. Başa gelen belâların, üzücü olayların çoğu, nefsin kötü isteklerinin yerine getirilmesinden kaynaklanmaktadır.  Nefsin içki, kumar, zina, haksızlık, hırsızlık, ahlâksızlık, haset, kin, gurur, kibir gibi isteklerine uymasından dolayı dünya ve âhirette insan perişan olmaktadır.

  Yüce Allah şöyle buyurur:  “Ve derler ki: Eğer dinlemiş olsaydık ya da aklımızı kullanmış olsaydık, cehennemlikler arasında olmazdık.”  (Mülk, 67/10) ayeti bu tür insanların durumunu dile geçirdiği gibi çevremizde her gün yüzlercesini gördüğümüz suçlu insanların durumu da aynıdır. Aklın yolu birdir, o da hak yoludur. Bu yolu kabul etmeyenler akılsızlıklarının cezasını dünya ve ahrette çekerler. Rabbimiz şöyle uyarır:  “Allah, aklını kullanmayanları iğrenç bir hayatın içinde yaşatır”(Yunus,10/100) yani, o insanlar dünyada ve ahirette mutsuz olurlar.

  Hz Peygamber (s.a.s.) şu şekilde uyarır: “Ben Cehennem gibi acayip bir şey görmedim; insanlar ‘ondan kaçarız’ diyorlar, ama kaygısız yaşıyorlar (çok rahat günah işliyorlar)  Yine Cen­net gibi acayip bir şey görmedim; insanlar ‘onu isteriz’ diyorlar, ama kulluk görevlerini terk ediyorlar. (akıllıca hareket etmiyorlar”).7Akıllı kimse, sadece aklı olan değil aynı zamanda aklını doğru yerde, doğru şekilde kullanan, en azından kullanmaya gayret eden kimsedir.

  Akıllı insan, nefsin kötü arzularına uymaması gerekir.  Nefsin meşrû olan isteklerini yapıp, meşrû olmayan isteklerinden korunmak için de nefisle mücadele etmek gerekir. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:  “Mücahid nefsine karşı cihad edendir.”8 Mücahid, nefsin İslâm’a aykırı isteklerine karşı mücadele ederek ona galip gelen ve İslâm’a uygun olanı yapan kişidir. Bu uygunluk, hem nefis ve şeytanla mücadele, hem de İslâm’ın yaşanmasına karşı çıkan İslâm düşmanlarıyla mücadele şeklinde olur. Bu, hem İslâm’ın kendi hayatına hâkim olması için mücadele, hem de İslâm’ın topluma yayılıp hâkim olması için mücadeledir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ama kim de, Rabbinin (huzurunda duracağı) makamından korkup (gereğini yapar) nefsini de kötü arzu ve hevesten men ederse işte muhakkak ki, cennet onun varacağı tek yerdir.” (Şems,  91/9-10) ”Hiç şüphesiz, iyiler cennette, günahlara dadananlar ise  yakıcı ateşler içindedir.” (İnfitâr, 82/13-14)