CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bir itirafta bulunarak çok önemli sözler sarf etti. “Bizimde çok kabahatimiz, kusurumuz var. Gerçeği konuşalım. Bir başörtüsü meselesini Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel mesele haline getirdik. Sana ne kardeşim ya! Kadın ister başörtüsü takar, ister takmaz. O kız çocuğumuz üniversiteye gidiyor mu, okuyor mu? İmkanını sağlıyor muyuz? Derdin o olmalı. Çocuklarımız okumalı, bilimi öğrenmeli ve hayatı sorgulamalı” demiştir.
Şahsen böyle bir sözü duymak beni şaşırttı. Gerçi 2019 yılındayız ve gençler bizim yaşadığımız acı durumları bilmedikleri için kendilerine şaşırtıcı gelmemiş olabilir. Lakin benim ve benden önceki vatandaşlarımızın yaşadığı olaylar bize bu sözü elbette inanılmaz kılmaktadır.
Çünkü Türkiye’de başta medya kuruluşları olmak üzere üniversiteler yalan üretmekte emsalsizdirler. Tek partili faşist cumhuriyeti, utanmadan özgürlük ve demokrasi diye yutturmaya çalışırlar. Böylesine büyük bir yalanı görüp de itiraz ederseniz hakkınızda her türlü fenalık yapılır. En hafifinden itibarsız hale getirilmek için yalan haberler üretmeye başlarlar. Yok! Eğer bunu başarmak mümkün olmaz ise bu sefer yargıyı harekete geçirip 5816 Sayılı yasa gibi dünyada emsali görülmeyen kanunlarla canınıza okurlar.
Nitekim Bediüzzaman Said Nursi, Necip Fazıl Kısakürek ve Kadir Mısıroğlu gibi nice değerli fikir adamı hayatının büyükçe bir bölümünü hapiste ve sürgünde geçirmiştir. Çünkü baskı ve zorbalığa itiraz edip doğruları haykırmışlardır. 
Peki, ne idi suçları?
Din ve vicdan özgürlüğünü savunuyorlardı. “Benim ibadetime karışamazsın” dedikleri için görmedikleri eziyet ve cefa kalmamıştır. Düşünebiliyor musunuz? Daha düne kadar sadece başörtüsü taktığı için mesleki başarılarına bakılmadan işinden atılan nice hanım kardeşimiz vardı.
Bundan daha kötüsü benim ve asker arkadaşlarımın başına gelmişti. Bizim eşlerimiz başörtülü idi. Sırf bu yüzden 10 bine yakın asker arkadaşım ordudan atılmış emekli olmaya zorlanmıştı. Batı Çalışma Örgütü adı verilen yasadışı bir askeri çete; aileleri fişliyor gerçeğe aykırı raporlar düzenleyerek binlerce kişiyi ordudan emekli ettiriyordu.
17 yaşımdan beri namaz, oruç ve içki konusunda gördüğüm büyük ihanetten dolayı Feto Örgütüne karşı mücadele ettiğim halde Batı Çalışma Örgütü beni Fetocu diye fişlemişti. Bunu ancak 28 Şubat darbecilerini mahkemeye verdiğim zaman anlamıştım. Mahkemeye gönderilen yazıda Fetocu diye 1997 yılında ordudan ayrıldığım yazıyordu. Şimdi hala bu çirkin yalanı aleyhimde kullanmaktan çekinmiyorlar.
Bütün bu kirli işler ne yazık ki bu ülkede namuslu insanların başına gelmektedir. Medya vasıtası ile algı operasyonları ve itibarsızlaşma yürütmek bazı insanların profesyonel mesleği haline dönüşmüştür. O halde bizde bunlara karşı gerçekleri haykırmaktan geri durmayacağız.