Avrupa toplumları bu İstiklal mahkemelerini pek bilmez. Bu mahkemelerin sadece adı mahkeme idi. Önce asıp sonra usulden yargıladıkları bile olmuştur. Tabii ki bu mahkemelerin reisleri de çoğunlukla Sabetaycı ve gizli Ermenilerdi.
Müslümanların kaderi ne yazık ki; Çanakkale savaşında, elde kalan son beyin takımını yani okumuş ve okumakta olan insanlarını cepheye sürülmesi ve bunların şehit olmasıdır. Çünkü beyin takımı yok edilmiş bir millet, artık millet değil yığın olurdu. Hangi dinden ve siyasi görüşten olursa olsun dürüst ve medeni hiçbir insan, bu derece korkunç gerçekleri gizlemek hakkını kendinde göremez.
İşte bu gün hala devam eden tuhaf kabullenişleri ve yasaklamaları anlamak isteyen herkes, Türklere son bir buçuk asırda uygulanan devlet politikalarına, eğitim müfredatlarına ve Türklerin bu süreç boyunca hep gizli Yahudiler ve Ermeniler tarafından idare edilmiş olduğu gerçeğine yönelmeliler ve bu açıdan bakmalıdırlar.
Türklere devlet zoru ile “milli şef” olarak kabul ettirilen İsmet İnönü, Türk milli eğitim sistemini 1947 yılında resmen imzaladığı Fullbright anlaşması ile ABD’ye teslim etmiştir. O tarihten sonra Türk milli eğitim müfredatını Türkiye’deki Amerikan büyük elçisinin başkanlığındaki bir heyet belirlemiştir. Maalesef bu durum hala da böyledir.
Kısaca Türkler son iki asırdır gerçekten bağımsız olmadılar. Onlara göstermelik bir bağımsızlık verildi. Müslüman Türklerin nasıl dinsizleştirildiğini ve devlet kademeleri ile devletin uygulamalarından İslami esasların bir anda kaldırıldığını, anlatmamız gerekiyor.
Bu açıdan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Biz de hata ettik” sözleri çok önemlidir. Umarım bu büyük itiraf; Müslümanların dinini yaşamaktan nasıl korkup geri çekildiğini, en temel haklarını bile savunamaz hale getirildiği gerçeğini anlamada bir parça yararlı olur, vesselam…