Ülkemizde her gün bir kadın öldürülüyor. Elbette bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi merhamet görmeyen anne şefkatinden mahrum çocukların eğitimidir. Şefkat görmeyen bir çocuk, nasıl şefkat etsin? Merhametten habersiz bir genç nasıl merhametli olsun? Kadınları yuvalarından çıkarıp kapitalist sermayenin kucağına atmak için didinip duran ve bunu başarı olarak gören hükümetin kulakları çınlasın. Her gün artarak canımızı yakan kadına şiddet olayına bir başka açıdan bakmakta yarar vardır. Zira mesele hiç göründüğü gibi değildir. Örneğin Çankaya Cumhurbaşkanı köşkünde apaçık bir suikastla öldürülen Fikriye Hanım gibi nice kadıncağız M. Kamâl’ın otoriter ve tek partili yönetim anlayışının bir sonucudur. Bunları yazmak hala cesaret ister. Fakat ilgili kitapları okursanız Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan kadınlara acımasız davranışların izlerini bulabilirsiniz. Bir dönem kadınlara özgürlük adı altında içki ve işret alemleri o kadar zorlama ile yapılmıştır ki balo adı altında yapılmadık rezalet kalmamıştır. Bunlar yazıldığı zaman kitap hacmine ulaşır. O halde sadece hatırlatmalarda bulunalım ve resmi tarih yalanları ile hiçbir doğru sonuca ulaşılamayacağını bir kere daha söyleyelim. Kadınları insan olarak değil de bir eğlence aracı olarak gören rakı içmekten beyni sulanmış insanlara anlatacak fazla bir şey yoktur. Lakin bunu 2017 yılında hala utanmadan maharet gibi anlatanlara söyleyecek çok şey vardır. Maalesef hükümet resmi tarih şakşakçılarına çok fazla itibar ediyor. Benim gibi bu duruma itiraz eden bir iki kişiye karşı ise husumet derecesinde düşmanlık ediyor. Yargıyı kışkırtarak dünyada emsali bulunmayan 5816 sayılı kanunu işleterek kodese tıkmayı bir maharet biliyor. Derin Tarih dergisinin başına gelenler ahanda gözümüz önünde duruyor. Ne yapalım yani bizde riyakarlık ve dalkavukluk mesleğine mi girelim? Haşa! Sümme haşa! Ölüme yaklaştığımız bir zamanda böyle bir duruma düşmek akılsızlık olur. Bizyine bıkmadan usanmadan doğruları söylemeye ve halkımızı uyandırmaya devam edelim. İşte kadına şiddetin hangi boyutta gerçekleştiğini hatta siyaset gereği nasıl acımasızca yapıldığı “şapka devrimi” esnasında gerçekleşmiştir. Dünya üzerinde siyasi nedenlerle idam edilen kadın sayısı bir elin parmakları arasında sayılır. Ne yazık ki bu birkaç kadından birisi de Türk olup Erzurumlu Şalcı Şöhret Anadır. Erkekler için zorla şapka giydirilmesi kanunu yüzünden bir kadın idam edilmiştir. Yuh! Demişsinizdir muhakkak. İşte bu hadisenin iç yüzünü anlar isek kadına şiddetin nasıl başladığını anlamak mümkündür. Zira Türk tarihinde kadına hürmet etmek önemli bir gelenek olduğu halde bu durum nasıl ortadan kaldırılmış detaylarına kadar incelemekte yarar vardır. İşte şapka devrimine karşı çıktığı için asılan Şöhret Ana’nın hikâyesi şöyledir: 25 Kasım 1925 Tarihinde kabul edilen Şapka İktizası Kanunu, 28 Kasım’da Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Hala da bu kanun caridir, geçerlidir. Ülkemizde yaşayan bütün kamu çalışanları ve erkek vatandaşlar şapka giymeyerek suç işlemektedirler. İşin acı yönü ise hiçbir hükümet, hatta cesur konuşmaları ile meşhur olmuş Cumhurbaşkanı Erdoğan dahi; ilkelliğin ve despotluğun sembolü olmuş bu zorlama kanunu kaldırmaya cesaret edememektedir. Siz siyasetçilerin mangalda kül bırakmadığına bakıp aldanmayınız, işte hali pür melalimiz budur… Şapka Kanunu basit ve geçiştirilebilecek bir şey değildir. Zira bu kanun ile “benim devrimlerime uymazsanız sonunuz nice olur” denilerek hemen hemen her ilimizde idam cezaları uygulanmış hatta yetmemiş gibi Erzurum’da şal satan bir kadını, Şöhret Ana’yı idam etmişlerdir. Amaç halka korku salmaktı. İslam’ın izzet ve şerefini bin yıldır muhafaza eden bu millet kadınları dahil asılmak suretiyle acımasız bir şekilde ezildi, hakarete uğradı ve halen de bu rezalet devam etmektedir…