CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve ekibi, Kanal İstanbul’a karşı çıkıyor yetmedi yabancı ülkelerin elçiliklerine mektup yazarak bu projenin yapılmaması için resmen tehditte bulunuyor.
Türk tarihinde böyle çirkin bir durum meydana gelmemiştir.

Bu derece öngörüsüz ve zavallı siyasetçileri bir kenara bırakıp ecdadımızdan örnek vererek denizcilik konusunda ne derece perişan bir duruma düştüğümüzü izah etmeye çalışayım. Zira Kılıçdaroğlu’nun akla ziyan çıkışlarına karşılık doğru dürüst cevap veren insanlara rastlayamıyoruz.

Gerçi bozkır kültüründen gelen toplumların denizcilik kültüründen istifadesi az olmaktadır. Denizden korkan ve denizcilikle ilgili projelere olumsuz yaklaşan CHP zihniyetinin durumu maalesef bu tarife uymaktadır.

Yıllardan beri şu sözün yanlışlığını anlatmaya çalıştım. “Türkiye üç taraftan denizlerle çevrili” diyerek söze başlayan insanlar var. Doğrusu şu olmak gerekir: “Ülkemiz üç taraftan denizlere açılmaktadır”.

Çünkü denizler bir ülkeyi ve toplumu sınırlamaz bilakis bütün dünya ile iletişimini sağlar. Allah’ın milletimize sunduğu üç taraftan denizlere açılma nimetini hala anlamakta zorluk çekiyoruz.
Bu hususta denizcilerin payına düşen eksiklikler ve sorumluluklar da vardır. Denizlerin önemini yeterince anlatamıyoruz. Denizlerden yeterince yararlanamıyoruz. Sonuçta “Kanal İstanbul” gibi önemli projelerin önemini kavramak bir yana bunun inşa edilmesine dahi karşı çıkan insanlara rastlayabiliyoruz.

Örneğin Almanya, kısacık sahiline rağmen denizci bir ülkedir. Baltık ve Kuzey Denizine açılan suyolları ve kanalar sayesinde ülkenin tamamını denizci yapmışlardır. Bosna Hersek Devleti 2 kilometrelik sahil şeridi sayesinde yüzden fazla ülke ile ticari ilişki kurabilmektedir. Kısaca söylemek gerekirse denizler bir ülkeyi sınırlamaz bilakis dünyaya açar…

Denizlerin önemini anlamakta güçlük çeken insanlara suyollarının önemini anlatmak çok daha zordur. Bu ahmaklara izahatta bulunmak söz israfı olacaktır. Fakat bilmeyip de öğrenmek isteyen insanların bu yazımı dikkatle okumalarını tavsiye ederim. Zira Kanal İstanbul ve suyollarının da önemi anlaşılacaktır.

Dünyanın hangi kıtasına bakarsanız bakın nehir yataklarının ıslah edilerek gemilerin seyir yapmasına elverişli hale getirildiğini ve waterway adı verilen suyollarının inşa edildiğini görebilirsiniz. Elbette med-cezir yani gelgitler sonucunda nehir suyunun günde dört kez akış yönünü değiştirmesi ve bu sayede ulaştırma ve ticaretin gelişmesi önemli bir konudur. Ülkemizde med-cezir çok az olup en fazla yarım metreye ulaşmaktadır. Fakat okyanus kıyılarında 9 metreye kadar sular çekilip yükselmekte ve bu hareketin sonucunda 7-8 denizmili sürate ulaşan akıntılar meydana gelmektedir.

Yıllarca Avrupa, Asya, Güney ve Kuzey Amerika nehirlerinde yolculuk yaptım. Denizcilik hayatımın bir kısmı bu suyollarında geçti. Fransa’nın Sen, Arjantin Parana ve Çin’in Sarı nehrinde iki gün boyunca süren seyirler yaptım. Bu nehirler, üzerinden aktığı ülkelerin ekonomisini canlandırmakla birlikte büyüklü küçüklü binlerce deniz vasıtasının yolcu ve yük taşımasına yardımcı olmaktadır.

Denizcilikten anlamayan siyasetçi ve yöneticiler yüzünden ülkemiz ekonomik kalkınma yolunda yerinde sayarken dünyanın aklı başında insanları, dev adımlar atarak denizciliği büyütme gayreti içine girmiştir. Özellikle sahil şeridi kısa olmasına rağmen Almanya suyolları sayesinde ticaretini güçlendirmektedir.  Baltık Denizi, Tuna yolu ile Karadeniz’e hatta suyolları ile Akdeniz’e açılabilmektedirler.


Dünya üzerindeki meşhur bir örnekten yola çıkarak işin boyutlarını anlatmaya çalışalım. Magdeburg Suyolu Köprüsü (Wasserstrassenkreuz Magdeburg) Avrupa’nın en büyük su köprüsüdür. Elbe nehrinin üzerinden geçen köprünün üzerinden yayalarla birlikte ayrıca gemilerde geçebilmektedir. Yanlış duymadınız bu köprü gemilerin geçişi için yapılmış olup “gemi köprüsü” de denilebilmektedir.