Bir köprü ne için yapılabilir ki? Araba, hayvan, yük taşımacılığı veya tren... Fakat bu yapı köprü hakkında insanın bütün bildiklerini unutturacak bir yapıdır. Bir nehrin akışını sağlamak için yapılmış bu köprü, Elbe nehrinin geçtiği Magdeburg Water Bridge bu maksatla inşa edilmiştir. 1997’de yapımına başlanmış 6 yıl sonra 2003 yılında hizmete açılmıştır.

Önemli bir mühendislik çalışması olan bu köprü, Elbe nehrinin istenilen güzergâhta Mittelland Kanalı ile karışmaması ve üstüne üslük gemilerin üzerinden rahatça geçebileceği şekilde tasarlanmıştır.

Almanlar bu köprüyü yaparak denizcilik konusuna ne derece önem verdiklerini bütün dünyaya göstermişlerdir. Almanlara bu hayali veren ve nehrin üzerinden başka bir nehrin akıtılması fikrini verenlerden bir tanesi ise Osmanlı mühendisleridir.

Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa’da gördüğü suyollarından ilham alan Türk mühendisleri, aradan iki asır geçtikten sonra bu sefer Konya’da suyolu ile hem sulama hem de nehir taşımacılığı maksadı ile nehrin üzerinden nehir akıtma fikrini projelendirip hayata geçirmeye çalışmışlardır.

Devrin Padişahı Sultan Abdülhamid Han, projeye destek vererek inşaatın başlamasına sebep olmuştu. Fakat şimdiki “istemezükçüler” o dönemde de vardı. Sonunda bu projenin de bitirilmesine engel oldular. Zira temelleri atılan Konya Suyolu Projesi” aynı Volga-Don Kanalı gibi yarım kalmıştır.

Ömer Faruk Yılmaz, bu konuda yazmış olduğu kitap ile bu projeye ışık tutmaktadır. Kitabında Beyşehir Gölünden gelen suyun Çarşamba nehri üzerinden geçirilmesi düşünülmüştür. Bu maksatla nehir üstünden nehir geçirilmesi için bir su köprüsü inşa edilmesi düşünülmüştür. Konya Ovası Sulama projesi başlıklı kitap bilim insanlarının çalışmaları için fevkalade güzel bir eserdir. Aynı zamanda Abdülhamid Han’ın denizciliğe verdiği önemi de göstermektedir. Öyle ki Padişah, dünyada o güne kadar örneği bulunmayan su köprüsünü de planlamış nehir üstünden nehir akıtarak ticaretin gelişeceğini düşünmüştü.

Türklerin hayal ettiği ve projelendirdiği önemli denizcilik işlerini Almanlar hayata geçirmiştir. Denizaltı gemisinden tutun; ticaret savaşı stratejilerine kadar yarım bıraktığımız birçok işi tamamlayıp hayata sokmuşlardır.

Örneğin Hamidiye Krüvazörünün Akdeniz’deki harekatı dillere destan olmuş Almanlara “ticaret savaşı” konusunda ilham vermiştir. Ayrıca Konya Su köprüsünün benzerini Magdeburg’ ta inşa edip kullanıma açmışlardır. İşte bu denizcilik endüstrisindeki başarılı ve sonuç alan gayretlerinden dolayı Avrupa’nın en güçlü ekonomisine sahip devleti olmuşlardır.

Ülkemizde birçok nehir suyolu taşımacılığına elverişli olsa da ne yazık ki bozkır kültürünün egemen olması ve “denizciliği boğazda rakı içmek” olarak algılayan zavallılar yüzünden hiçbir suyoluna sahip olmadan 2020 yılına gelmiş durumdayız. Tuna nehrini ticari maksatlı olduğu kadar askeri yönden de ustaca kullanan cihan devleti Osmanlı’dan hiç ders alamadık. Sultan 2. Abdülhamid’in projesinden ise hiç haberciğimiz bile olmadı.

Abdülhamid Han, savaşlarla ve Batı meftunu anarşistlerle uğraşmaktan bu projesini hayata geçirememiştir. Denizden korkan ve anlamayanlar da bu işin bir başka yönüdür. Fakat 90 yıl sonra bunu Almanlar başarmıştır. İşte şimdi suyun üstünden köprülerle gemi geçiriyorlar. Onlara bu ilhamı Abdülhamid Han verdi desek; hiç de yanlış olmayacaktır. Şimdiki yöneticiler de ne yazık ki suyollarının önemini hala idrak edemiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kanal İstanbul” projesi aradan 11 yıl geçtikten sonra nihayet temel atma aşamasına gelmiştir. Bu çok önemli projeye akıl almaz gerekçelerle karşı çıkılarak engel olunmakta hantal bürokrasi sayesinde devamlı şekilde savsaklanmaktadır. Bu konuda Abdülhamid Han’ın ne derece ileri görüşlü olduğu ve Kanal İstanbul’un önemi defalarca kaleme alınmıştır. İbret alınmadığı gibi daha nice yarım kalmış ve bürokratların dar görüşlülüğü nedeniyle vazgeçilmiş suyolu projeleri vardır.

İzmit Körfezini Sakarya nehri aracılığı ile Karadeniz’e bağlayacak proje bunlardan bir tanesidir. Meriç nehrinin Edirne’ye suyolu ile bağlanması ve bu sayede bölge ekonomisinin gelişmesi mümkündür. Saroz körfezine yapılacak bir kanal ile Çanakkale Boğazı kolayca geçiş için düzenlenebilir. Fakat bunları hayata geçirmeden önce kafaları denizciliğe alıştırmak gerekmektedir.

Dünyada ve ülkemizdeki ekonomik gelişmelerin artması ve lojistik merkezi meydana getirilmesi Waterway gibi suyollarının inşası sayesinde olacaktır. Ülkemiz deniz ticaretinin son yıllardaki değişimi ve dünyadaki konumunu güçlendirmek için neler yapılması gerektiği sorusuna en güzel cevap “Kanal İstanbul” projesidir.

Avrupa haritası incelendiğinde binlerce mil uzunluğunda suyolları göze batacaktır. Sadece Avrupa değil, Amerika, Asya kıtası dahi suyolları ile kaplanmış olup Türkiye ne yazık ki bu konuda çok geç kalmıştır. Hatta hala sıfır noktasındadır. Karadeniz ve Marmara’nın yapay bir boğazla birbirine bağlama fikri 16. yüzyıldan bu yana 6 kez gündeme gelmiş fakat başarılamamıştır. Günümüzde olduğu gibi…

İstanbul’daki nüfus yoğunluğunu yüzünden kaynaklanan şehircilik problemlerine fayda sağlaması ve başta trafik sorunlarının çözülmesi olmak üzere çok büyük gelişmeler için Kanal İstanbul’un hayata geçmesi gereklidir.

En az bunun kadar önemli diğer bir konu ise denizcilik kültürünün gelişmesi ve ülkemizin stratejik olarak coğrafyanın verdiği fırsatları değerlendirmesi konusundaki anlayış değişikliğidir, vesselam…