Peygamber Efendimizi anmak üzere özellikle bazı kırsal bölgelerdeKadı İyad’ın Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hakkında yazdığı çok kıymetli eseri olan Eş-şifa Bi-tarifi HukukEl-Mustafa adlı eser Rebiyülevvel ayında meclislerde toplu olarak okunmaktadır. Dünyaca ünlü seyyah İbn Battuta Mağriblidir. Öte yandan İslami ilimlerde meşhur çok çok sayıda alim bu coğrafyada yetişmiştir. Mağrib’de tasavvuf da son derece yaygındır; ülke ve bölge çapında etkili, irili ufaklı yüzlerce tarikat ve bu tarikatlara bağlı tekke ve zaviyeler ülkenin her tarafına yayılmıştır. Eski başkent Fes’te metfun Ahmet et-Ticani’nin Ticaniyye tarikatı, Kadiriyye, Şazeliyye, Derkaviyye, Helheliyye gibi çok sayıda tarikat Fes, Tanca, Marakeş, Şefşaun, Tatvan, Raşidiyye ve Meknes başta olmak üzere çok sayıda kente yayılmıştır. Söz konusu şehirlerde dolaşırken mezkûr tarikat mensuplarından, yamalı ve yırtık kıyafetlerle şeyhin emri üzerine nefis tezkiyesi için dilenen veya sokakları temizleyen, çok sayıda derviş ve sofuya rastlamak mümkündür. Fes’te karşılaştığımız, sokakları temizleyen sakalı kınalı, elinde asası olan, rengarenk, son derece kirli, yırtık ve yamalı elbiseler içerisindeki Helheli dervişi yaşlı bir adam tüm rica ve ısrarlarımıza rağmen fotoğraf çekinmeyi ve bizimle röportaj yapmayı reddetti ve hızla kaçarak uzaklaştı. Mağrib’in camilerinde gördüğümüz kadarıyla en büyük problem taharet ve su kullanımıdır. Ev ve işyerlerinde olduğu gibi camii tuvaletleri ve şadırvanlarında da musluk adeti son derece kısıtlı. İnsanların abdest için açık havuz şeklindeki şadırvanlardan abdest alması bir noktada kabul görse de çoğu zaman tuvaletlere de elinde dolu maşrapa veya kovayla girmeleri, doğrusu Müslüman ruhunu inciten bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Buna karşın Mağrib’de bütün Müslümanların göğsünü kabartacak bir de haslet var; Allah Resulü’nden (s.a.v.) rivayet edilen çok sayıda hadisin doğrudan ravisi durumunda, sened zincirinde yer alan ve bu İslam geleneğine sahip çıkarak nesilden nesile hadis-i şerif rivayet eden onlarca alim ve ilim talebesi varlığını sürdürüyor. - Mağrib’in tarihi kentlerine ziyaretlerimiz Ziyaretimiz boyunca konaklayacağımız Başkent Rabat son derece temiz ve ferah bir şehir olarak dikkat çekiyor. Rabat’ta yaptığımız günlük gezilerimiz esnaısında şehirde yeşilliğie çok önem verildiğini, neredeyse bütün yollarda sağlı sollu veya duble yollar arasına dikilmiş palmiye ağaçları başkenti süslemişti. MuvahhideunDevleti döneminde,Ebi Rakrak nehri ile Atlas okyanusunun birleştiği noktaya inşaa edilmişUdaya Kalesi manzarası göz kamaştırıcıydı. Kale içindeki mahalle, tarih ve kültür kokan dar sokakları, etekleri maviye gerisi beyaza boyanmış yüzlerce yıllık evleriyle varlığını ve güzelliğini halen koruyor.Kalenin batıya bakan tarafında görülen Atlas okyanusunun sonsuzluk hissi veren, rehabilite edici, manzarası saatlerce izlenmeye değer. Kalenin nehir tarafında, manzaranın bu rahatlatıcı etkisinden faydalanmak isteyenler için güzel bir seçenek olarak kurulmuş bir de kafeterya var. Burada Mağribin geleneksel naneli çayı mutlaka içilmeli. Rabat’ta görülmesi gereken diğer mekanlar ise Muvahhidun devleti zamanında 12. Yüzyılda inşa edilmiş 365 stunlu Hasan camiinin kalan kısımları ile yine Ebu Rakrak nehri üzerine kurulmuş tarihi Şellah kalesi ve içindeki tarihi eserler şeklinde özetlenebilir. - Cebel-i Tarık ve Tanca Rabat’taki birkaç günlük istirahat ve ziyaretlerden sonra gitmeye karar verdiğimiz Tanca tarihi ve stratejik konumuyla son derece önem teşkil ediyordu.Arabayla 2,5 saatlik bir yolculuktan sonra Tanca ziyaretmizin ilk durağı Herkül Mağarası oldu; yaklaşık yer deniz kenarında ki bir tesisin içinden yer altına inen merdivenleri karanlık ve soğuk bir geçitten sonra ulaştığımız mağara son derece ilginçti. İddiaya göre Yunan mitolojisi kahramanı Herakles (herkül) bu mağarada hapsedilmeye çalışılmış, o da mağaranın duvarlarına vurmuş ve denize doğru büyük bir delik açmıştı. Denize açılan ve pencere görevi gören soz konusu deliğe dikkatlice bakıldığında Afrika haritası şeklindeki yapısıyla görenleri şaşırtıyor. Mağaranın zaman zaman yaşanan savaşlar sırasında yerel halk tarafından uzun süreli sığınak olarak kullanıldığı da ziyaretimizde aldığımız bilgiler arasındaydı.