Öte yandan sokaklarda dolaşırken tekke ve zaviyelerden kaside ve zikir seslerini rahatça duyabilirsiniz. Burada bulunan zaviyelerde bazan karşılaştığımız manzaralar ise doğrusu pek iç açıcı değildi. Ölmüş şeyhin zaviyenin ortasında yer alan mezarına yapışmış istiğase ve istimdatta bulunan müritlerin hıçkırıkları, rabıta halindeki bir kısım dervişin aynı yerde yatıp kalkıp, yiyip içmesinden kaynaklı dışa zühur etmiş acayip durumları, mezarın etrafına saçılmış demir ve kağıt paralarla sayısız mumlar, içerideki keskin çorap kokusu ve daha sayılabilecek çok sayıda unsur can sıkıcı bir derecedeydi. Karaviyyin Camii’nin hemen yanında yer alan, Merini sultanı Ebu Said Osman tarafından 1323 yılında inşaa edilmiş Attarin medresesi, Endülüs tarzı duvar ve el işçiliği sanatlarında tam bir şaheser. Benim gibi bir medrese hocasının imrendiği bir tarza sahip bu şaheser gerçekten insanı kendisine hayran bırakıyor, unutulmaz hisler yaşatıyordu. Mesela böyle bir medresede ders almak veya ders vermek hayali beni bambaşka dünyalara götürüyordu. Arkadaşların zorlamasıyla gitmek zorunda kaldığımız Dabakhane ise dayanılmaz kokusu yüzünden ziyareti benim için tam bir çileydi. Yüksek bir yerden burun deliklerimizde nane yaprakları olduğu halde izlediğimiz deri dabaklanması işlemlerini midem zor kaldırıyordu. Beline kadar su, yağ boya, dışkı vs. içinde deri yıkayan boyayan veya dabaklayan adamları ve inanılmaz derecedeki ağır kokuyu daha fazla çekmek mümkün olmadığından buradan hızla kaçmak durumunda kalmıştım. Bakırcıları, dericileri, ahşap oymacıları ve daha bin türlü zanaatle uğraşan yüzlerce esnafın bulunduğu bu muhteşem şehirdeki mihmandarımız ise Karaviyyin üniversitesinde (Karaviyyin camii) araştırmacı olan doktora öğrencisi Mahmut Özdemir kardeşimizdi. Fes gibi bir ilim merkezinde böyle takva ve ilim ehli genç bir kardeşimizi görmek ise son derece mutluluk ve umut vericiydi. - Marakeş ziyareti Başkent Rabat’tan yaklaşık 3,5 saatlik bir mesafede yer alan tarihi Marakeş Fas ziyaretimizin son ana durağını teşkil ediyordu. Yolculuğumuzu yaptığımız kara yolları son derece modern geniş ve temiz otobanlar şeklinde tasarlanmış. Yol boyunca neredeyse Türkiyeyi aratmayacak dinlenme tesisleri ve mola noktaları mevcut. Çok kısa sayılmayacak bir yolculuktan sonra öğle namazı vaktinde Marakeş’e girdiğimiz ilk andan itibaren, şehrin güzelliği bizleri büyülemişti. Tamamı kızıl renkteki binaları yeşillendirilmiş ve düz yolları, şehrin arkasına yerleşmiş Atlas dağları manzarası gerçekten büyüleyiciydi. Fas şehirlerini kendilerine has renkleri ve mimari dokusu İslam medeniyetindeki şehir anlayışına epey uygun. Her şehrin kendi ruhu var, her şehrin mimari dokusu var, rengi var. Mesela Tanca beyazdır, Fes sarıdır, Şifşaun mavi, Marakeş ise kızıldır. Marakeş’te herşeyden önce Kadı İyad’ın kabrini ziyaret etmek istedim ancak türbe ve çevresi tadilatta olduğu için göremedik. Şehrin en meşhur meydanı Camiul Fena meydanındaki tarihi Kutubiyye camiinde namazlarımızı seferi olarak kıldıktan sonra, yılanların, maymunların oynatıldığı her türlü sihir, büyü, şarkı, şiir ve halk oyununun sergilendiği Fena meydanı ve çevresindeki eski şehir pazarını dolaştık. Gerçekten görülmeye değer bir alem burası, karanlık çöktükçe kalabalıklaşıyor, yemek satan seyyar veya sabit akşamlık tezgahlar kuruluyor, meyve suyu satan onlarca tezgahta istediğiniz meyva suyunu taze taze içebiliyorsunuz. Hediyelik eşyaların, deri ürünlerin, ahşap parçaların bolca bulunduğu pazar ise çok girift ve insan içinde kayboluyor.